30 Aralık 2007 Pazar

İLK SOBEM PATİCİKLER'DEN

Sevgili Paticikler- yağmur damlası beni sobelemiş pazar gününe denk gelmesi iyi oldu:) İki ayrı sobe var ama ikisinide kapsamım alanına almaya karar verdim. Kısa kısa yazacağım.

Hayatımı anlamlı kılan yedi şey;
1-Beni her durumda ayakta tutan inancım (Risale-i Nur'ların katkısıyla) ve onun beslediği metanetim, duruşum, ümitlerim, en önemlisi bu beden, bu beyin, bu düşünce ve fikir, bu ufuk, bu bakış, bu hayat.. iyiki bana verilmiş ve iyiki farkındayım.
2-Ailem; sapasağlam yanımda olmaları herşeye bedel benim için.
3-Özgürlük ve Demokrasi anlayışım; Özgürlüğüm herşeyim,ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam düsturunun bende çok derin yeri var. Demokrasiyi yaşamımda esas tutarım, tahakküme, baskıya, dayatmanın her türlüsüne karşı savaşırım.
4-Kedim Tiger; En doğru zamanda hayatıma girip yada girdirilip bana onun sevgisini yaşama şansı verildi. O varken hayat daha güzel.
5--Vazgeçilmez teknolojilerim; Bilgisayarım, arabam, telefonlarım, tv'm, cameram...
6--Odam; Kendime ait sistemim, sığınağım, oyuncaklarım, doyumsuzluğumun ifadesi olan hiç bir yere sığmayan, benim için maddi manevi değeri olan, kıyafetlerim, ayakkabılarım, terliklerim...
7-Bitmek tükenmek bilmeyen dünyayı gezip görme ve seyahat arzum; Yapabildiklerimle kalmam ümitediyorum.
Ekliyorum;
8-İşim;Şimdi içinde olmadığım ara verdiğim mesleğim.
9-İstanbul;İstanbul'da yaşamak değil, İstanbul'u yaşamalı işte o zaman İstanbul'da yaşadım denilebilir. Yaşamımdaki yeri yadsınamaz.
10-Bu da bende kalsın...????!!!! :)))


Diğer Sobe;
Ben küçükken; Daha önce büyük olduğumu ve sonradan küçüldüğümü zannederdim. O yüzden ben büyükken diye cümleler kurarmışım:)) (O zamandan tuhafmışım:)
Ben aslında; Değerli bir insanım:)) Kendimi seviyorum..:))
En saçma huyum; Çok var ama bir tanesini seçecek olursam, zeytin yemiyorum neden olduğunu da bilmiyorum.
Bence cep telefonu; Vazgeçilmezdir ama açma kapama butonu olsun, iletişim kurayım yeter, kullanmadıkları, hakkını vermedikleri halde acaip, fonksiyonlu, pahalı cep telefonu kullananları yadırgarım. Abartmaya ve görgüsüzlük yapmaya gerek yok diye düşünürüm.
Aşk bence; Aşk diye bişey yok demek isterdim. Varsa da faydası yok, sürekliliği yok. Kavuşulamayana duyulan tutkudan ibarettir. Kavuşunca son bulur. Bir süre mutluluk verir sonra ya acıya dönüşür yada yok olur gider. Sevgiye dönüşüp hiç bitmeyene sözüm yok.
En sevdiğim bloglar; Yemek blogu; Lavantin (seni seviyorum, sana hayranım, yemek meleğisin sen, bunları yapan insan olamaz diye tanımladığım, bende tezahür etme fırsatı bulamayan bu yeteneği üzerinde taşıyan şahıs). Seviyorum ki diğer bloglar listemde :))


Son olarak yeni yılın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum ülkem ve insanlık adına.

24 Aralık 2007 Pazartesi

BAYRAMDAN SONRA

Oh be sonunda bayram bitti. Bir yıl sonra Allah Kerim. Bir daha ki Kurban Bayramını evdeki etseverlerin beni bezdirmesi nedeniyle uzakta biryerlerde geçirmeye karar verdim:) (Bu kararı hep alıyorum ama tilkinin dönüp dolaşacağı yer yine kürkçü dükkanı misali koşa koşa eve geliyorum)
Verdiğim bir kaç kiloyu tez zamanda alırım umarım. Bayram da giydiğim ceketin içine düşüp, eteğin yerlerde süründüğünü görünce biraz süzüldüğümü anladım.
Nasıl bayramda zayıflanır diye merak edenlere şunu söyleyebilirim; çiğ etleri bir arada görünce dönen başım bir kaç gün dönmeye devam etti. İkinci gün ise etler yerlerine ulaştı biraz daha rahat bir şekilde şöyle bir kahvaltı yapayım derken sofraya oturmadan önce balkon kapısının perdesini aralayıp gökyüzüne bakmak isterken gördüğüm o manzara beni kahvaltıdan da mahrum bıraktı. Benim neyime dışarıya bakmak. Balkonda duran kelleyle gözgöze gelince benim için ikinci gün de yalan oldu kaba tabirle:) Öyle böyle kazasız belasız çok şükür bayram sona erdi. Nice bayramlara bana ve size..
Bugün kendimi dışarıya attım, iyide geldi. Bayram etkileri hala sürüyordu etrafta, hatta yılbaşı çalışmaları başlamış hararetle şehirde. Telefonuma gelen bayram indirimlerini yoklamak amacıyla mağaza gezdim bir süre. Alışveriş merkezine girmek üzereyken kapının önüne konuşlanmış elinde gazetelerle entel görünüme yakın bir genç yaklaştı. Selam verdi ve elindeki engelliler yararına sattığı gazeteyi uzatınca geri çeviremedim. Ayaküstü kısa muhabbet merak ettiği üç beş soru gülümsetmeye yetti. Hocam buralımısınız sorusunun cevabı hayır dı. Peki öğretmenmisiniz hocam. Yine hayır. İşte o soru :) bir adım geriye attı ve ayaklardan yukarıya şöyle bir süzdü. O zaman bakacak olursak siz manken olmalısınız abla:))))) Uzun ömürlü ol çocuk bastım kahkahayı:)))
Alışveriş merkezi çıkışında karşı yola geçtim. Beni karşılayan bir teyze bir şeyler anlatmaya çalışıyor algılayamıyorum. Yanındaki genç bayan olayı özetledi. Brillant mağazasında nevresim ucuzluğu varmış ama her bir müşteriye ancak bir tane satıyorlarmış ikinciye izin yok:)) Eee.. Şu parayı alsanda kızım bir tanede sen alsan pembe yada mor olanından:)) Yahu bu Antep insanı ne hoş. Yolda yürürken rastladığım en komik talep. Acaba kamera şakası falanmı dedim ama karakterler çok gerçekciydi. Kendimi Brillant mağazasında pembe nevresim seçerken buldum, teslim etmek için dışarıya çıktığımda binbir dua minnetle karşıladı teyze beni. Ne önemliymiş. Ama önemli olan bir şey vardı benim için teyzemden aldığım dua. Uzaklaşırken bile hala sesi geliyordu Allah ne muradın varsa versin kızım Allah....
Bir kahkaha daha attım kısa günün karı:))
Birde BİM nostaljisi yaşamak istedim ve girdim Bim'e. Orada her zaman çikolatalar taze olur. Özelliklede temel gıda maddeleri. Arada promosyon malzemeler gelir. Bir zamanlar Çapa'da Bim'e gelen promosyon okey takımını yüklenip gelen ev arkadaşım, bir süre sonra Tavla gelmiş onuda sen alacaksın diye psikolojik baskı yapmıştı:) hala gülerim.
Eve döndüğümde hava kararmıştı, kapıdan girişimle Tiger meeeleyerek geldi poşetleri bir bir gözden geçirdi. Tiger miyavlamasını bilmeyen bir kedigil. Mii sesi mee sesi ve maaa sesi çıkarabiliyor sadece :) İnsanımsı kedim benim.

Not: Son zamanlarda bir türlü resim ekleyemiyorum bilgisi olan varmı ki?



20 Aralık 2007 Perşembe

EID MUBAREK, HAPPY BAIRAM

Tüm insanlığın ve özellikle blogcuların :) bayramını kutlar hayırlara vesile olmasını temenni ederim.
Kimimize göre Kurban Bayramı, besili bir hayvanı kesip, biçip kebaplık yerlerini ayırıp, çiğköftelik bölümlerine ayırıp, işkembesini kelle paça yapıp, şişe sıra sıra kuşbaşıları dizip mangalı püfür püfür yellemektir:))
Kimimize göre Kurban Bayramı, bütün sezon çalışmışlığımızın verdiği tatil arayışıyla, bulunduğumuz yerden uzaklaşıp beynimizi dinlendirmek için nezih bir yerde, bir tatil fırsatıdır:))
Kimimize göre Kurban Bayramı, bir kaç hafta önceden evimizin dip bucak bütün noktalarını ve yüzeylerini ovalayarak parlatıp, gıcır gıcır yapma fırsatı yada eziyeti çekip bayram gününü yorgunluktan bitap düşerek bir kenarda yere paralel olarak geçirmektir:))
Kimimize göre Kurban Bayramı, ciciler biciler giyip, takıp takıştırıp, bütün eş dostu teker teker ziyaret edip, Allah ne verdiyse yiyip içip, sergilenmiş bütün marifetlerden tadıp, şekerler, tatlılar, kebaplar, börekler arasında gidip gelip, dolaşmaktan ayakları şişip, yemekten midesini perişan etme günüdür:))
Kimimize göre Kurban Bayramı, bütün gün, bütün bayram evde bekleyip, zil ha çaldı ha çalacak diye tedirgin tedirgin bekleyip, gelen misafirleri öpüp koklamaktan ve mutfakla salon arasında gidip gelmekten başı dönüp, bir kez dahi dışarıya çıkamamaktan hayıflanıp durma zamanıdır:))
Kimimize göre Kurban Bayramı, kapı çaldığında nasibine düşen payını konu komşudan bekleyen, bütün yıl bir yada iki kez et yiyebilen ve çoluk çocuğuna giysi, potin, çikolata vs şeyleri zor zekat temin edebilen, keskin ayazda içeriye soğuk giren aralıkları kapama çabası olanların bekleştiği gündür:((
Kimimize göre Kurban Bayramı, bir yönüyle insanlığın birliği, bir yönüyle de bütün alemin zerrelerinden gezegenlerine ve galaksilerine kadar tevhid hali, ortak sıfatımız olan "mahluk" oluşu, bir bütün olarak hissetmek, Kainatın Sultanı karşısında hiçliğimizi, yokluğumuzu birlikte idrak etmektir. O'nun azamet ve kibriyası karşısında yok olmak, "hiç" olmak ve kurban olmaklığımızı topyekün yaşamak, Rububiyet-i mutlakı alemle birlikte hissettiğimiz, her şeyin O'nun için, O'nun yolunda, O'nun isteği ile var ya da yok olması gerektiğini, bu yoklukla gerçek varlığı bulacağını hissettiğimiz haldir, O'nun malını O'na iade etmekle, O'nun bize müşteri olmasının verdiği sonsuz şeref ve muhteşem iltifatın hazzını yaşamaktır.
Bu bayramı ortak bir ruh ile ve bütün kainatla birlikte hissetmeyi her birimize nasip etsin. Amin!
Ya sizin için bayram ne ifade ediyor?

15 Aralık 2007 Cumartesi

BİR AVRUPA YAKASI VAKIASI

Hani hayatınızda hep gülümseyerek hatırlağınız tipler vardır. Tanımaktan ve aynı zemini paylaşmaktan memnun olduğunuz ve onu sonradan anladığınıza inandığınız her aklınıza geldiğinde de başınızı yana sallayarak gülümsediğiniz.
Ferah Güneri ... Kolay kolay rastlanamayacak o adam.
2002 nin şubatı. İş görüşmesini yaptığım ama kim olduğunu ilk başlarda çözemediğim kişi. Yeşil papyonlu, yeşil desenli gömlekli, pantolon askısı ona uyumlu yeşil gözlü 35 yaşlarında gözümde yeşil tonlarda kalan yeşil adam.
Siyasetten ve siyasilere danışmanlıktan, Ankara'nın koyuluğundan sıyrılıp Istanbul'a adapte olmaya çalışıyordu o dönemler. Görevi, köklü bir firmaya kurumsal kimlik kazandırmak, yeniden yapılandırmak, çöküşe geçen başarısını disipline ederek artırmak.
Ve bu göreve çalışanlardan başlayarak ilk işi şirket ortaklarının yakınlarını şirketten onun tabiriyle kurumdan uzaklaştırmak ve yine onun tabiriyle yepyeni vizyonlu kurum vatandaşları oluşturmak kısacası kendi ekibini kurmak. Hey gidi günler hey.
Onu anlamak yıllarımızı almıştı biz kurum vatandaşlarının. Helede mesai vaktini bir dakika bile geçirdiğimizde uyguladığı cezai müeyyideler karşısında onu bütün gün internet başında chat yaparken görmek bizi çileden çıkarırdı. Aldığı maaşı ise görünüşte yaptığı işe göre astronomik boyuttaydı buda bizi çileden çıkarmaya yeterdi.
Kapı eşiğinden konuşmak maaştan %1, gecikmek %3, sık sık lavaboya giderek görevi ihlal etmek :)%.. gibi kesinti uygulamaları tarihte başka bir kurumda görülmemiştir muhakkak.
İlk zamanlar onu hiç anlayamamıştım. Gururu tavan yapmış ben için boyun eğmek hiç de kolay olmayacaktı. İş konusunda gurur olmayacağı helede uzman olmanın yerleri bile paspaslamaktan geçtiğini staj üzere gelen Bilgisayar Mühendisi üzerinde uyguladığını görünce teslim olmaktan başka çare kalmamıştı:)
Yapılan basit yanlışların bile bedelini belki bu kadar ağır ödetme yolu çoğu insana ters gelebilir ama yetişmek için helede zaman kısıtlıysa hiçte yanlış olmadığını anlamak kolay olmadı benim için. Zamanla yaprak dökümü başladı bir iki üç.
Bir sabah şirkette gitarıyla hazırolda bekleyen uzun saçlı vatandaşı görünce şaşırmadım tabiki, olsa olsa bu onun işiydi. Akşam barda dinlediği solisti beğenip sabah kurum vatandaşları çalışırken onlara mini bir konser versin diye bu adamı kolundan tutup getiren ancak o olabilirdi.
Bana bilmem ne bakanını, milletvekilini bağla diye diye çileden çıkardığı ve kaçırdığı sekreter sayısını hiç hatırlamıyorum.:))
Kırac'ın " Kan ve Gül" şarkısını dönüp dönüp, günlerce hatta aylarca milyonlarca kez son ses dinleyip, tel görüşmelerimizi eziyete çeviren ve de nakarat kısımlarına bed sesiyle eşlik eden başka birini tanımıyorum:))
Bir kez dahi dahili telinizi kaçırmanız karşısında onbinlerce doları kaçırmamıza neden oldun baskılarıyla bir anda her bir bireyin doğumgününü itinayla bir araya gelip kutlarken havalarda dolaşan telefon seslerine aldırmayıp kendi kanunlarını yedire yedire hakimiyetini kabul ettiren tek adam.
Aylarca ödemediği ev kirasının birikip birikip ev sahibi kadının baskınıyla sonuçlanan sırpsındığı pardon şirket faciasıda başka bir hadise::)))))
Sekretere kargo konusunda sıkı sıkı tenbih edip buna rağmen sekreter kızın müşteriye giden malzemelerle, bizimkinin sevgilisine giden son derece özel hediyenin karışması bir başka bomba etkisi oluşturmuştu kurumda:))) Bide müşteri tanıdık olmasa neyse:)))
Toplantılarda Whiteboard' e çizdiği şekilleri, anlatımı, bakış açısı hiç anlam veremezdik, herkes bir boyuttan bakarken olaya nasıl olurda bu kadar farklı bir bakış açısı olabilirdi. Şimdi daha iyi anlıyorum onu.
Toplantı odasını simsiyah boyattığını hatırlıyorum. Toplantıya gelenlerin yüz ifadelerini unutmuyorum. Kapı kolundan tutunda halılara masa saldayyelere kadar simsiyahtı jaluzi bile. Nedeni; toplantıda sadece kişinin barizleşmesi, yalın olması, fikirlerin dağılmaması kısacası odak noktanın kişi üzerinde toplanması, duyulmuşmu böyle bişey pes doğrusu. Sorgu odalarında olmazmı bu filmlerde görürüz.
Background, knowhow çok önemliydi onun için. Şiir yazardı bol bol ve dinletirdi bana sonuna kadar. Şiiri sevmem ama bu daha beter bişey anlayamadığım anlamlar belkide anlaşılmasın diye yazılan ifadeler.
Gelmesine uzun zaman olmamasına rağmen istanbul'u iyi keşfetmişti. Arkadaş gruplarıyla iyi mekanlara takılır brunch lar yapardı. İtalya'dan gelen ayakkabılarını sık sık gösterir bana da ayakkabını çıkarırmısın bi diyerek şaşkına çevirip evettt bi hatun hotiç giymeli derdi. Bunu yapabilende ancak sıradışı bir yönetici olabilirdi..
Böyle giderseniz evde kalacaksınız diye geleceği bile görebilmişti bir kahin misali:))
Onun azmi, hiç yılmaması, sürekli planlar programlar yapması, evliliği bile gündem konusu yapıp kimler olabiliri oturup değerlendirmemiz ne günlerdi.
Onu daha başka türlü anlatmak isterdim ama hep komik yönleri aklıma geldi gece gece ancak bu kadar olur. Uyku bi yandan. Açıkçası böyle bi adamdan en az bir sezon Avrupa Yakası malzemesi fazlasıyla çıkar üzerine gidilse. Zaten de köprünün hemen aşağısı Avrupa Yakası Şişli tamamıyla uyuyor adrese:)

12 Aralık 2007 Çarşamba

TIGER'IN YAŞAMINDAN KESİTLER

Hastalandığında çok üzdü, çok şükür sağlığına kavuştu.



İlk zamanlar kendisinin kuş olmadığını ikna etmem zor oldu.




Uyku problemi yoktur, her yerde rahat edebilir.






Şeffaftır; içi dışı birdir. İçinde, poşetlere karşı koyamadığı bir dürtü mevcuttur.





Kitaplar Tiger'ın en iyi dostları arasında yer alır.




Yaramazlık ve özele saldırı onun için oldukça doğal bir davranıştır.





Çevresine karşı son derece duyarlıdır. Hayvanları sever korur ve kollar hatta koklar.





Tam bir Tv koliktir. Avrupa Yakası favori dizisidir. Uyurken dahi hakkını verir.




Tedbirlidir; yağmurlu olmasada hava şemsiyesini mutlaka yanına alır. Komşuya çaya dahi gitse.

9 Aralık 2007 Pazar

DUA EDERMİSİNİZ....?

Praying Hands..

Dua etmeyenimiz varmı? Pek tabiki yoktur. Neden dua ediyoruz? kendimiz için..? kedimiz için..? ailemiz için? başarımız için..? hiç bitmeyen ihtiyaçlarımız için..? sağlığımız için..? Her insanın öncelikleri vardır muhakkak.

Duanın sadece el açıp yalvarmaktan ibaret olduğunu bilenler yanılıyor olmalılar.
Çalışmakta bir nevi duadır. Evet evet, çalışmak yani sebepleri bir araya getirmek için çalışmak ve neticeyi beklemek bir duadır.
Ve dua etmek en büyük ibadettir. Çünki dua kul olduğunu bilmektir. Ben kulum senden başka gidecek kapım yoktur demek, aciz olduğunun farkına varmak, sesinin işitildiğini, kalbinin en derinindeki en ufak bir arzuyu bileni bilmek ve yüce yaratıcıyı idrak etmektir.
Dua bir terapidir. İnsanı manen rahatlatan bir nevi tedavidir. Yalnız olmadığını bilmek herşeyin diziginini elinde bulunduran bir güçün varlığını hissetmektir.
"vermek istemeseydi istemek verirmiydi" diyor üstad. İstemekte bir nevi ibadettir.

Peki duamızın kabul edildiğini bazen anlamayabilirmiyiz. Risaleden aynen aktarıyorum:

Üçüncü Nükte Dua-yı kavlî-i ihtiyarînin makbuliyeti, iki ci-hetledir: Ya ayn-ı matlubu ile makbul olur; veyahut daha evlâsı verilir. Meselâ, birisi kendine bir erkek evlât ister. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Meryem gibi bir kız evlâdını veriyor. "Duası kabul olunmadı" denilmez. "Da-ha evlâ bir surette kabul edildi" denilir. Hem Bazen kendi dünyasının saadeti için dua eder. Duası âhiret için kabul olunur. "Duası reddedildi" de-nilmez. Belki, "Daha enfâ bir surette kabul edil-di" denilir, ve hâkezâ... Madem Cenâb-ı Hak Hakîmdir. Biz Ondan iste-riz, O da bize cevap verir. Fakat hikmetine göre bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini itham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i hâzık, sıtması için sulfato verir. "Tabip beni dinlemedi" denilmez. Belki âh ü fizârını dinledi, işitti, cevap da verdi, maksudun iyisini yerine getirdi.

Ortalama 60-70 yıllık dünya hayatımız ve maksatlarımız için dua ediyoruz ya ölüm ve ötesi için duamız varmı?

Hak vaki olduğunda karanlık ve koyu bir toprağın altında bizi yapayalnız bırakıp gittiklerinde ne yapacağımıza dair bir fikrimiz varmı? Bizi ne kurtaracak kim yardım edecek bir fikrimiz varmı?

Annenin evladını dahi gözü görmediği o haşir(diriliş) meydanında elimizden bizi kim tutacak bunu hiç düşündük mü?

Bırakalım siyaseti Ali yi Veli yi ölüm ve ötesi için dünyada ne ektik ne biçtik muhasebe yapıyomuyuz hiç?

Ölüm yokluk değil, hiçlik değil sadece bir terhis teskeresi, bir mekan değişimi, ebedi hayatın başlangıcı gerçeği değilmidir ?

Mevlananın dediği gibi ölüm benim düğün günüm diyebiliyormuyuz?

Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısına her geçen gün yaklaşıyoruz ve madem ömür sermayemiz için hiç bir garantimiz yok o zaman buyrun bu gerçekle yaşamaya ve hayatımızı bir daha gözden geçirmeye.

Bana bu bakış açısını kazandıran Risale-i Nur'a ve müfessirine duayla..

4 Aralık 2007 Salı

BİZ ESKİDEN SU İÇERDİK TESTİDEN

70'li yılların ortaları 80 lerin başı.. O yıllarda ki çocukluk dönemi henüz teknolojiyle pek haşır neşir olmamıştı. O yüzden garip bir şekilde usluyduk, ki usluluk anılarımız anlatıla anlatıla şimdiki çocuklarla karşılaştırıldığında tarihi bir anlam kazanır oldu neredeyse.

Telefonlar bu denli yaygın ve ekonomik olmadığındanmıdır nedir annemiz gezme randevusunu bize aldırırdı. Ne sosyofobik bişeydi benim için ama itiraz etmeyide pek bilememezlikten ne söyleyeceğime dair cümleyi öğrenip iyice ezberleyip öyle giderdim. Kapıyı çalar " Annem dedi ki: eğer bir maniniz yoksa size gelecekmiş" der cevap ise aynen geri getirilirdi.

Trt1 siyah beyaz dönemleriydi. Gündüz yayın olmazdı, akşam başlardı yayın, hafta sonu daha erken başlardı 16 oo gibi. Tv kapalıyken çıkan ürkütücü dııııııttttt sesini duyup uzun süre böyle açık kalırsa tv nin patlayacağına dair büyüklerimizin uyarısını dikkate alıp hemen kapatırdık alelacele.

Kumanda aletinin yokluğunda tv yi ve sesini açıp kapamada büyüklerin isteklerini yerine getirecek kumandalar biz çocuklardık. Tv antenleri yapraklarını dökmüş kuru ağaç misali bütün haşmetiyle balkonlarda yer alır çekiyo çekmiyo talimatına göre yön değiştirilirdi.

İlkokul önlüklerimiz bile siyah beyazdı. Beyaz yakalarımız, beyaz saç kurdelemiz ve cep mendilimiz zorunluydu. Elde taşınan deri cinsi okul çantalarımız vardı sırt çantası henüz icat edilmemişti o zamanlar. Ansiklopedi adı altında kalın bir kitabımız vardı ben bayılırdım ona defalarca okurdum yine doymazdım.

Tv de Adile Naşit "Uykudan Önce" de masal okur uyuyun yavrucaklarım derken bizim adımızıda söyleyecekmi diye heyecanla takip ederdik. (Bir kez dahi söylemedi)

Şanzımanlı Arçelik çamaşır makinesine sahip olan aileler zengin bile sayılabilirdi o yıllarda:) Pazar günleri çamaşır yıkama ve ütü günü olup geç saatlere kadar çamaşır yıkanır ve ev haklı bundan son derece rahatsız olurdu hatta günden nefret ederdi.

Sınıf öğretmenlerinin sınıfta örgü dantel vs örebildiği yıllardı o yıllar. Sıra dayağı diye bir kavram vardı, uzun uzun sopalar dururdu masada demirbaş niyetine. Kokulu silgilerle yeni tanıştığımız, kalemlerin açılıp açılıp küçücük kalana dek çürük çıktığı mahrumiyet yılları..

Okulların kantininde simit ve gazozdan başka bişey satılmadığı dönemlerdi. Koni cipslerin olmadığı, Amaze gıdalarının hayal olduğu, bakkallarda Etipuf'un Piknik Büskivinin revaçda olduğu, bardakta çikolataya coştuğumuz, tırtıklı bebe büskivisinin vanilya kokusuna bayıldığımız günlerdi...

Otobüsler 302 idi o zamanlar ve yaygın olarak seyahatlerde otobüs kullanılırdı. Sigara içilirdi pofur pofur, pis sigara kokusunun ikram edilen adi sarı kolonyaya karıştığı o kokuyu hala hatırlarım dün gibi. Birde siyah torbalar dağıtılırdı yolculuk başlangıcında :)

O zamanlar Oktay usta'da yoktu ne tv de ne mecmuada :) Mamafih ev gezmelerinde çeşitlilik kısıtlı olup kek ve poğaça ikram edilirdi misafirlere.

Pembeli Barbili kıyafetler, ayakkabılar, oyuncaklar yerine kırmızı rugan potinler, karpuz kollu dantelalı elbiseler, oyuncak et bebekler, orlon saçlı bez bebekler vardı da oynaya oynaya doyamazdık saldırmak etrafa neyimize.

Bisiklet ailenin bir ferdine göre diğerleride sırası gelince binecek şekilde ekonomiye uygun olarak satın alınırdı yinede dünyalar bizim olurdu.

Radyoda arkası yarınların beklendiği, minicik minicik bir can gözleri mercan şarkısıyla başlayan programları can kulağıyla dinlediğimiz çocukluk yılları ne çabuk geldide geçti....

Annemiz çalıştığı için kreş yokluğundan 4 yaşında ilkokul birinci sınıf okuyup 5 yaşında yaşıtlarım sıcak yataklarında sütlerini yudumlarken, anadolunun buz kesen soğuğunda boyumu aşan karlarda düşe kalka 2. sınıfta okumaya mecbur kaldığım çocukluğum. Bu nedendir ki ilkokula dair hatırladıklarım hayaldir zihnimde. Annem mesaideyken bizi evde bırakıp gitmek zorunda olduğu günleri hatırlarım. Kapıya gelen dilencinin sesini duyup, kalbimin yerinden fırlayacakmış gibi çarptığını, korkudan sarılık olduğum dönemleri hatırlarım. Soğuk anadolu evlerini, yaşamak zorunda kaldığımız imkansızlıkları. Bunlara ödül! olarak devletimizin ne kadar hak ve hukukumuzu gözettiğini!! hissettikçe gözlerim doluyor elimde olmaksızın.

Bütün bunlara rağmen şimdiki bütün imkanlara sahip olan çocuklardan çok daha mutlu olduğumu hatırlıyorum. Atamız Coşkun Sabah ın dediği gibi " biz büyüdük ve kirlendi dünya":)Mutsuzluk hastalığı sarıp sarmalamız insanları, çoluk çocuk genç yaşlı. Doyumsuzluk, tatminsizlik kronik hale geldi neredeyse.

29 Kasım 2007 Perşembe

YORUMSUZ

Blogcu arkadaşım çok önemli bir konuya değinmiş bende ona yönlenmek istiyorum.

28 Kasım 2007 Çarşamba

Şimdi AĞVA'da olmak vardı


Uzun bir aradan sonra sonunda pc me kavuştum. Yeni bir arıza ile karşılaşmam umarım. Havaların soğuması güneydoğuda bol ayazlı günlerin geldiğine iyi bir işarettir. Bu da sadece evden eve transit yolculuğun, park ve bahçelere ise uzaktan seyr ile yetinileceğini günlerin hoş sadalarla buyur edilmeksizin gelişinin habercisidir.
Oysa ki, yurdumun güzel ve nezih mekanlarından biri olan Ağva'da bir haftasonu geçirmek hiçte fena olmazdı bu mevsimde. Kışın bile apayrı bir keyif veren yeşile denize ve nehir manzarasına doyumun bir arada bulunduğu nefis bir dinlenme yeri Şile'nin şirin beldesi Ağva.
Açıkhavada nehir kıyısında soğuk oksijenli havayla ciğerleri şişire şişire taze balık yemek, sonrasında kanoyla nehirde gezinti yapıp ardından üşüyen elleri ahşap mistik bir otelin şöminesinin kırağında ısıtarak kahve yudumlamak ve daha fazlası...









14 Kasım 2007 Çarşamba

PC'DE VİRÜS, TIGER HASTA, BEN HASTA

Tiger anestezi etkisindeyken..

Bloga ara verirsem anlayınki pc yi pencereden atmışım. Program kalmadı yüklenen ama yine çözüm olmadı. Açılan pencerelerden yazmakta zorlanıyorum. Sabrım da zorlanıyor tabi bi yandan. Yine arızalar başladı bi uçtan. Tiger hala kendine gelemedi. Ben üç günden beri aşırı derece yemek yemekten midemi patlatacağım neredeyse. Nereden çıktı bu iştah açılması fazladan. Hayır olsun ama bir uçtan arıza yapmaya başladık yine. Ağız tadıyla blog yazısıda yazamıyorum resim eklemek hayal oldu.
Allah daha beterinden saklasın.


11 Kasım 2007 Pazar

URFA'DA BİR GÜN

Dün Urfa'ya bir seminer için günübirlik gittim döndüm. Bu ikinci gidişim Urfa'ya, yıllar önce gittiğimdenmidir nedir hafızamda çok fazla bişey yok . Gerçi bu defa da gezme fırsatı bulamadım. Gittiğim yer Urfa'nın en lüx semtiymiş. Şehir dışına kurulan bu yerleşim yeri gerçektende Urfa'nın merkezinden biraz farklı. Çok hoş ve kibar insanlara misafir oldum. Oldukça aktif ve güzel hanımların arasında kalıpta onlara imrenmemek içten bile değildi.
Urfa içinde seyahat ederken dikkatimi ilk çeken şey eflatun renkte örtü kullanan kadınlar ve erkeklerdi. Birbirleriyle ton farkı bile olmayan bu örtüleri hem kadınların hem erkeklerin yaygın biçimde kullanma amaçlarını merak ediyorum açıkcası.
Urfa'da bir Mona Lisa

Bulunduğum yerden bir adım güneye gidince bile herşey o kadar farklılaşıyorki yaşadığım yer için bir kaç rekat şükür namazı kılmak geliyor içimden neredeyse. İnsan simaları farklı, şive farklı, giyim farklı. Kültür tamamen farklı. Dümdüz bir coğrafyası var Urfa civarının, sarı toprak neredeyse mavi gökyüzüyle içiçe. Bi ara gökyüzünün yere burada daha yakın olduğunu düşündüm:)
Urfa da ne urfa kebabı yiyecek nede mor başörtü alacak kadar vakit bulamadan geri döndüm.
Bir defaki sefere inş...Urfa'nın rengarek çarşısı




8 Kasım 2007 Perşembe

TIGER HASTA ÇORBASI TASTA



Bugün öyle yorucu bi gündü ki bütün gün taş taşımış gibiyim adeta. Tiger'ın aşı vakti geldide geçiyordu bile o yüzden zor da olsa aşıya götürmem gerekiyordu. Oysa Tiger doktora gitmekten hiç hoşlanmaz, çantasına girmemek için mücadele eder en sevdiği insanı beni çizer ısırır canından bezdirir neticede çoğu zaman pes ettirir ve gitmekten vazgeçerim. Ama bugün mücadeleyi ben kazandım. Bir kez çantasından kaçtı evde fellik fellik koşturttu beni ama ikinci yakalayışımda zor bela çantasına girdirdim guruldaya guruldaya.
Doktora ulaştığımızda sinmiş görünüyordu. Ta ki onu çantasından çıkarana dek. Öyle bir tısladı öyle bir miyavladıki hem hekim hemde yardımcısı tırsıp bir adım geriye adım attılar. Omuzlarıma çıktı tırnaklarını geçirdi. İndirebilmek ne mümkün. O kadar çaresiz kaldımki uğraş didin inmiyo omuzlarımdan. Bir yandan canım acıyo bir yandan aşı yapılması gerekiyo bekliyorlar ağlamama ramak kalmışken zorla kopardım patilerini vücudumdan. Muayene masasına indi fakat el sürdürmüyor bir türlü. Anestezi vermek zorunda kaldılar. Hem ultrason bakıldı hem muayene hem aşı. İdrar yollarını üşütmüş Tiger. Bunun olacağını tahmin edip kaloriferlerin artık yanması gerektiğini ve Tiger'ın üşüdüğünü ve hasta olabileceğini yönetici Leyla ablayı arayıp söylediğimde kahkahalar atmıştı. Acımasız insanoğlu işte. Dünyada sadece kendi hayatlarının varlığını önemseyip diğer mahlukata bu denli ilgisiz insanları anlayamıyorum.
Tiger'ı baygın bir şekilde eve getirdim. Annem gördüğünde ağladı. Ayıcıklı minderini ve yastığını hemen altına koyup üzerini örttük. Tiger'a hiç yakışmıyordu bu duruş çok hüzünlüydü anlatamam. Telefonum çalınca odama konuşmak için geldiğimde akşama kadar baygın kalacak denilen Tiger sürünerek bana ulaşmaya çalışıyormuş hemen müdahele ettik tabi. Meğer kucağımda uyumak istemiş ayağa kakınca anında yere düşüyordu bacakları tutmadığından. Kucağımda uyudu uzun bir süre. Bugün yönetici kedinin kaloriferin yandığından hoşnut olup olmadığını sordu. Kalorifer yanmasına yandı ama olanda oldu. Şimdide sıcak kaloriferin üzerindeki minderde hala uyuyo sabah kendine gelir inşallah.
Bir diğer tuhaf nokta ise ödediğimiz tutardı. Hekim bize tedavi için bir kaç ilaç verdi, 2 aşı yaptı, muayene yaptı, ultrason çekti. Sonuçta ise çok fahiş bir fiyat aldı.Tiger'a feda olsun ama, benim kızdığım şey insan muayene ve ilacının özelde dahi bu kadar tutmayacağı. İstanbul'da veteriner hekimin arkadaşım olmasından mı kaynaklanan avantajım vardı acaba. Yoksa fırsatçılıkmı yapıldı. Üstelik bu hekim hanımın hayvanları sevdiğine dair en ufacık bir gösterge bile yoktu davranışlarında. Belkide yanılıyorumdur. Bu memketetin veteriner hekimlerinin karekterisitik özelliğidir kimbilir.
Tiger, umarım bir an önce iyileşir ve yine evde deliler gibi koşturup sonrada koltukları tırtıklarsın söz kızmayacağım sana bir süre :(

7 Kasım 2007 Çarşamba

YENİ BİR İŞ

Sevgili arkadaşım Mine ninde artık son ver bu işsizliğe feryadıyla biraz kıpırtılar oluştu içimde. Bir kişi daha omuzlarımdan tutup sarsarsa bir iyice, işte o zaman taşlar biraz daha yerine oturacak. En azından ucundan kıyısından kariyer net e ve yenibir iş.com a bakmaya başladım.
Aksi halde ev ziyaretlerine katılmaktan neredeyse boncuklu işlemeli kıyafetlere bürünmeme ramak kaldı ben dahi korkar oldum kendimden. Vitrinlerde daha ışıltılı kıyafetlere takılır oldu gözlerim. Bunun ötesi ev gezmelerine yanımda çizme de götürürsem artık kimse beni yolumdan döndüremez Allah korusun :) Şu son bir yılda yediğim pasta börek çörek mamüllerini hayatımın son on yılında toplasam yememişimdir abartısız. Ne yapmaya vakit, nede yemeye vakit bulamazken yan gelip yatmaya bile bol bol vakit buluyorum artık. Tabi bunların bir sorumlusu da şöförlüğünü yaptığım ve otobüslerde ziyan olmasını istemediğim annem :) Yine de eyvallahı yoktur sağolsun. Ortamı koklar ve bana; ben şurdan biner giderim der.
İyi blöf ama sökmez bana.


Herne ise tenbellikten bahsederken okuduğum kitaptan bir bölüm iyi denk geldi ve bana ithaf ediliyordu sanki şöyleki;
" insanoğlu çok ilginç ve şaşırtıcı özelliklere sahiptir. Dünya üzerindeki canlılar içinde, her ne kadar zorluklarla ve tehlikelerle dolu olursa olsun yaşadığı ortama en kısa zamanda ve kolayca uyum sağlama özelliğine sahiptir. Coğrafya farklılığı, iklim farklılığı, bölge farklılığı gibi daha sıralanabilecek pek çok farklığa rağmen, yeryüzünün hemen her yerinde insan unsuru yaşayabilmektedir. Bu özelilik insanın dışındaki hiçbir canlı için geçerli değildir.
Örneğin çok çalışmaya, koşuşturmaya ve zorluklarla mücadele etmeye alışkın birisi, rahat ve kolay şartlara kolayca alışabilir, kendini kaptırabilir.
Tembellik ve tenperverlik, yani rahata düşkünlük, hayatımızın her ne bölümünde olursa olsun, mayınlı bir tarlayı andırır. Başınıza gelecek tehlikenin boyutunu bilemezsiniz. Tedbirli ve temkinli olunmadığı takdirde en dehşetli gailelerden birisi her an kapınızı çalabilir."

Anladığım kadarıyla tehlike çanları çoktan çalmaya başladı tepemde :)

Bugün tel görüşmesi yaptığım şehir dışından bir arkadaşımla sohbet ederken iş konusundaki projelerimizin aynı olduğunu öğrendik. Şehir konusunda mutabık kalamasakta mutabakatı yeniden düşünmek kaydıyla bir başka zamana attık. Ortaklık yapacak kişinin sağlam olması esastır arkadaşımda bir o kadar sağlamdır. Gönül isterdi fakat zaman neyi gösterir bilinmez. Hayırlısı kelimeside olmasa sonuç nasıl telaffuz edilirdi, boşluklar ne ile doldurulurdu bilmiyorum. Hayırlısı Allah tan :)
Bide şu var "vermezse Halık neyselesin mahluk" böylemiydi...?.!!!!

6 Kasım 2007 Salı

(TATİL-I-) SWEET NOVEMBER-SWEET ERDEK


Bu filmi seyredenler bilirler kasımda herşey farklıdır:)
Ekim de geldi Kasım da :) geldide geçiyo bile. Evimizin karşısındaki ormanvari manzaranın farklılaşması, yaprakların ağır ağır dökülmesi insana arabeskimsi duygular aşılıyor. Kapıdan dışarıya adım attığımda gördüğüm sonbahar manzarası içimi hüzünle kaplıyor. Ömür de böyle geçiyor yapraklarını döke döke sararta sararta.Kasım daha bitmedi neler yükler getirir vagonunda bizlere bilinmez ama ben Hazirandan bahsedeceğim.Haziran ayı geldiğinde tatile duyulan özlem barizleşir. Hafta sonu planları yapılmaya başlanır. Yakın yerler gözden geçirilir. Gezi ekibi ile istişare yapılır. Bütçe ayarlanır ve yola çıkılır. Bu defa ki tercihimiz Balıkesir in şirin beldesi harika bir kıyı şeridine sahip Erdek. Gezi ekibi Mine, Esriş, Sabriş ve ben.
Gitmeye son anda ikna olduğum için iş çıkışı eve uğrayıp sırt çantama otuz saniyede tıkıştırdığım eşyalarımla Çapa'dan Vatan caddesine kadar 1000m rekoru kırarak koşan ben Yenikapıya ulaştığımızda bile hala nefesimi toparlayamadığımı hatırlıyorum.
Yenikapıda insanların hücüm ederek yerleştiği hızlı feribota bizde ayağımız yerden kesilerek yerimize ulaşmayı başardık. Bandırma ve sonrasında Erdek'e ulaşmak kolayda olmadı sayılır.
Sezon henüz yeni başladığından çok sakin ve huzur vericiydi Erdek. 2 günlük tatil bir haftaya bedel gibiydi neredeyse.
Deniz çarşaf gibi, sahil bomboş, havuz bomboş, sahildeki şezlonglar!(jozlonglar kiralıktır:) bile boş,
şarkılar sandalyelere söyleniyordu neredeyse mekanlarda.

Netice-i kelam sakin sessiz bir haftasonu tatili geçirmek isteyenler için Erdek ideal yerlerden biri tavsiye ederim.

5 Kasım 2007 Pazartesi

ZAYIF KALMAK


Bekar olmanın ya da sakız çiğnemenin, kilo almayı engellemeye yardımcı olabileceği ortaya çıktı.

Bekar olmanın ya da sakız çiğnemenin, kilo almayı engellemeye yardımcı olabileceği ortaya çıktı. ABD'nin New Orleans kentinde 1800 araştırmacı, doktor ve diyetisyeni bir araya getiren, aşırı kiloyla mücadele etme yöntemlerinin araştırıldığı konferansta sunulan bir araştırma, evlilerin kilo alma riskinin bekarlara göre daha fazla olduğunu gösterdi. Chapel Hill Üniversitesinde yapılan, 5 yıl boyunca yaklaşık 8 bin genç Amerikalının incelendiği araştırma, yaş ilerledikçe herkesin kilo aldığını, ancak evlenince kilo almanın arttığını ortaya koydu. Bekarken genellikle kadınların 7, erkeklerin 11 kilo aldığının belirtildiği araştırmada, evlenince erkeklerin 13,5, kadınlarınsa 11 kilo aldığını ortaya koydu. Kilo almanın nedeninin "aşk ilişkisi mi, aynı evi veya ortamı paylaşmak mı" olduğu sorusuna cevap arayan araştırmacılardan Nathalie The, "Bunun birçok nedeni var... Çocuklar da olunca fiziksel aktivite için zaman azalıyor" dedi. New England Journal of Medicine dergisinde bu yaz yayımlanan araştırmalar, obezitenin "sosyal olarak bulaşıcı" olduğunu, aşırı şişman arkadaşlarla beraber olmanın normal kilodaki bir kişinin de aşırı şişman olmasına yol açabileceğini, bu kişinin obez olma riskinin yüzde 57 daha fazla olduğunu ortaya koymuştu. Çiftlerden birinin şeker hastası olduğu ve yoğun sağlıklı yaşam programı izlediği 357 çiftin katıldığı araştırma tedavi görmeyen eşin de kilo kaybettiğini göstererek önceki araştırmaları doğruladı.

SAKIZ ÇİĞNEMEK AÇLIĞI BASTIRIR MI

Glasgow Caledonian Üniversitesinden İskoç bilim adamı Marion Hetherington ise sakız çiğneminin açlığı bastırıp bastırmadığı sorusuna yanıt aradı. Hetherington'ın yaptığı araştırmada, yemek hazırlarken ya da yemekten sonra sakız çiğneyen 60 kişinin açlık hissi ve yeme isteğinin sakız çiğnemeyenlere göre azaldığı görüldü.

MEYVE YEMEK KİLO ALMAYI ENGELLER Mİ

Park Üniversitesinden Julie Flood ve Barbara Rolls da meyve yemenin kilo alımı ya da kaybına etkilerini araştırdı. Araştırmaya katılan 60 kadar kişiye aynı kaloriyi içeren (152 kalori), farklı şekillerde (dilimlenmiş, komposto ya da meyva suyu halinde) elma verdikten sonra yemek yemelerini isteyen bilim adamları, daha önce dilimlenmiş elma yiyenlerin yemeklerini bitirmediğini gördü.

(Zaten erkeklerin evlenmemek için onyüzbirmilyonsekizyüzyirmiiki bahanesi vardı 1 tane daha eklendi ve bu sayı hızla artıyor.Ama merak etmeyin evlilğin faydaları diye bir haber bulursam hemen ekleyeceğim)

4 Kasım 2007 Pazar

MERCİMEKLİ KÖFTE (MALHITALI)


Bloglarda yemek tariflerini gördükçe
benim başım kel mi?
bende tarif vereceğim dedim veeee
hemen resim arşivimden bir yemek resmi buldum.
nadiren yemek yaptığım için
yaptıklarımı da resmetmişim bereket:)
Bu yiyip yiyeceğiniz, duyup duyacağınız ve görüp göreceğiniz
en güzel mercimekli köfte tarifi olduğunu iddia ediyorum.
Nedeni; Antep kural ve kaidelerine uygun olarak yapılmıştır.
Eee bi zamanlar halktan gelen özel istekle
öğlen yemeğinde yiyelim diye
sabah kalkıp erkenden mercimekli köfte yapıp
apartmana sabah sabah kavrulmuş soğan kokusu dinlettiren ben
nasıl gaza gelmeliyimki yapmış olmalıyım.
Her ne iseee
işte resim, işte tarif
ister yapar ister yapmazsınız
benden söylemesi

Malzemeler;
1 su bardağı mercimek
1,5 su bardağı ince bulgur
4-5 diş sarımsak
2 orta boy soğan
maydonoz
karabiber
tuz
bir dolu kaşık karışık salça
(biber ve domates)
bir su bardağı ayçiçek yağı
Yapılışı;
mercimek iyice pişirilecek (su miktarı bulguru da ıslatacak kadar)
içine bulgur konularak ağzı kapatılıp şişmesi sağlanacak
doğranan soğanlar tavada pembeleşinceye kadar kavrulacak
içine salça eklenerek bir iki dakika pişirilecek
yağ salça ve soğan karışımı
beklemekte olan bulgur ve mercimeğin içine konulacak
ince doğranan sarımsaklar
(sarımsakları soğanada ekleyebilirsiniz),
karabiber, tuz, maydonoz
eklenerek elle karışımı sağlanacak
ve son olarak resimde görülen şekil verilecek:)

yaptığımızdan ne farkı var diyecek olursanız
fark malzemenin miktarında
ve en büyük fark ise salçada:)
Afiyet olsun!










2 Kasım 2007 Cuma

BUDA GEÇER YAHU..

Son zamanlarda bütün teknolojik cihazlarım bana cephe aldı, teker teklemeye başladılar. Son bir yıldır hayatım tepetaklak olduğu gibi sanki bunlarda sıraya girmiş işleri zorlaştırmaya. Cep telefonumdan başlamak üzere, Tv'm Pc'm, Dijital kameram, arabam defaten, sırayla arızalandılar. Kart şifrelerimi bile bloke ettim yanlışlıkla, kredi kartlarım hakeza.. Ya birisi fena halde lanetledi beni yada imtihan edilme sıram teknolojiye geldi.
Her kışın bir baharı, her gecenin sabahı olduğu gibi, aydınlığa en yakın an karanlığın en koyu olduğu zamandır hikmetiyle, zahmette rahmet, rahmette zahmet var deyip buda geçer yahu diyorum ve demeliyim. O bana kulum desin yeter, kul olmayı bilsem oda yeter. Veyahut şükür nimeti ziyadeleştirir sırrıylada şükre devam vesselam...

29 Ekim 2007 Pazartesi

MALATYA MANZARASI


Haftasonu Malatya'daydım. Hava da bir o kadar güzeldi hani. Yol manzarası süperdi. Yeşilin, sarının, turuncunun, kırmızının, kahvarenginin her tonunu görebileceğiniz ağaçlara masvavi gökyüzü eşlik ediyordu. Sonbaharın geldiğini çağrıştıran sarımtırak harika bir manzara eşliğinde yolculuk yaptım. Bol oksijen soludum, gözlerim temizlendi manzaranın güzelliğiyle, beynim resetlendi. Sık sık bunu yapmalıyım galiba. 3,5 saatlik bir yolculuk ama güneyden doğuya uzanmama rağmen yeşilin ve manzaranın değişimi dikkat çekiciydi. Kuru ve çıplak dağ manzarası yerini yeşile ve yol boyunca şırıldayan suya bırakıyor Malatya'ya yaklaştıkça. Yıllarca uzak kaldığım yerleri seyrederken, gidiş gelişlerim geçti gözümün önünden. Bir zamanlar çocukken otobüs ile içinden geçerken ürktüğüm tünelden 140 km hız ile kendim geçiyordum. Bir taraf uçurum bir taraf dağ olan virajlı yolda ne korkardım ya şöför kaydırırsa ya yuvarlanırsak diye hesap ederdim hep. Ne çocukmuşum üzerime vazife olmayan şeylere o zamandan stres yapmayı öğrenmişim.
Tiger evde yalnız bayağı sıkılmış. Etrafı tiftiklemiş biraz bu yüzden. Eve girer girmez ne kadar yaramazlık varsa tek tek yaptı. Mutfakta durmama sinir oldu ha bire miyavladı salona gitmem için. Biraz klima açtım ona iyice mayıştı şimdi mışıl mışıl uyuyor huzurla. Ara sıra burda olup olmadığımı kontrol ediyor. Benim yokluğum onu çok sarsıyor bağımlı kişilik oldu çıktı.
Çok yorgunum çoookk.
Gidip Tiger ın yanına kıvrılayım bende

25 Ekim 2007 Perşembe

ANTEP'TEN BİR ŞEHİT GEÇTİ




Salı günü Ulu Cami de kalabalık insan seli ile uğurlandı şehit "Kahrolsun PKK" sesleri eşliğinde ve dualarla. Yer gök kıpkırmızıydı bayraklarla. Trafiğin alt üst olmasına ilk defa gerilmedim. Bir parça E-5 trafiğini hatırlattı bana bir kez daha hüzünlendim. E-5, çevreyolu...
PKK yı adi bir canavar gibi hareket etmeye yönelten çok sebep var denir. Yok yahudiler, yok bölünmemizde menfaati olan diğer devletler, yok Irak. Peki bu vatan topraklarında yaşayan ve ekmeğini yiyen, okulunda okuyan, kurumunda çalışan hainlere ne demeli. Haklarını aramak için dağlara çıkmanın, adileşmenin, hainleşmenin yolunu inlerde arayanlara, beyinleri gelişmemişlere ne demeli. Onları elleriyle, dilleriyle, kalpleriyle destekleyen sapıtmışlara ne demeli. Aramızda ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyorlar bilirsiz, biliriz, rastlamışsınızdır. Onlarda en az dağdakiler kadar suçlu ve azılı katiller.
Tek teselli var oda; küçük meseleler küçük mahkemelerde, büyük suçlar ise büyük bir mahkemede halledilir. Dünyada yeterince cezanızı bulamasanız bile muhakkakki ebedi alemde bulacaksınız, en büyük mahkemede. bakalım hainliğinizin size ne faydası olmuş. Çok yazık henm dünyada olmayacak hemde ebediyette. Bu, güneşin aşikarlığı kadar nettir.



Başka söze ne gerek son söz kafidir;


"Zalimler için yaşasın Cehennem"

23 Ekim 2007 Salı

GAZİANTEP'TE YAŞAM (II)


YEMEKLERİ;
Antep yemekleri başlı başına geniş bir kültürdür. google'a Antep kelimesini yazdığınızda %99 yemek içerikli siteler çıkar. Kebap, Antep'te olduğu kadar hiç bir memlekette menüye bu kadar sık girmemiştir. Pazar günleri kebap fix menüdür. Her balkonda mangal yada barbekü kendine ayrılan yerinde hazırol şekilde beklemektedir. Tavuk kebaptan sayılmamaktadır tatmin edicide bulunmaz. Şiş kebap, patlıcan kebabı, soğan kebabı revaçtadır. (%100 Koyun eti kullanılmalıdır)

Hemen her türlü yemeğe et girmelidir, yoğurtlu yemekler dahil. Sebze yemekleri etsiz pişirilmez pişirilirse yenmez. Kendi tabirleriyle dışarılıların yemekleri ise hiç yenmez. (dışarılı; antepin hariçindeki diğer memleketler uzaylılar dahil :) Yemek yapmak bir şölendir hele birde davetlerde, bayramlarda, özel günlerde.
Antep dışında baklava yiyenler baklava yediklerini zannetmesinler. Yedikleri sadece şerbetli bir tatlıdan ibarettir. İtiraf etmeliyimki gerçek baklava Gaziantep'te yenir, gerçek kadayıf burada tadılır. Sütlacı bile zerde denilen sütsüz pirinç tatlısıyla sunarak farklılık oluşturmuşlardır. Dedim ya yemek burada bir şölendir, bu yüzden zayıf kalabilenlere hasta gözüyle bakılır, beslenememiştir. Yuvarlama bir antep icadıdır başka bir yerde rastlanamaz, zaten Antep halkından başka hiç bir halk toplanıp saatlerce nohuttan daha küçük boyutta toplar şeklinde yuvarlama yuvarlamaz. Bayramlarda buraya has bir çeşit kurabiye yapılır baklava evde açılmaz hazır alınır. Bayramlarda sabah kahvaltı yerine çok ilginçtir ki pirinçten yapılmış yuvarlama ile pirinç pilavı yenir. Olurda yuvarlama yeme fırsatınız olur sakın olaki yuvarlamaya çorba terimini kullanmayın. Saatlerce uğraş verilen bu yemeğe çorba demek küstahlık addedilir.
İnce bulgurdan yapılan yoğurularak yapılan bir sürü kısır türü vardır. Buna köfte denilir ve acı ve salça sevenler için çok lezzetli bir yiyecek türüdür.
Yemek çeşitleri hem zengindir hem lezzetlidir ama önce alışma süreci geçirmeniz gerekir çünki damak lezzeti çok farklıdır. (aşırı ekşi, arşırı acı, aşırı salçalı, aşırı yağlı)
Dolma neredeyse gün aşırı ve bir kazan yapılan milli bir yemek haline gelmiştir. Helede kuruluklardan yapılan dolmalar çok lezzetlidir. Antep dolması yemeyenler bence çok şey kaybediyorlar.
Yemeklerin bir kaç tanesinden bahsedebildim aksi halde sayfalar sürebilirdi.
Şimdi bu yemeklerden yemeyip de insanlar Antep'te nasıl ince kalabilirler?





20 Ekim 2007 Cumartesi

GAZİANTEP'TE YAŞAM (I)

Özkültürlerine tavizsiz bağlı memleketleri Hindistan, Japonya, Çin vs olarak biliriz ama ben listeye bir memleket daha eklemeliyim o da Gaziantep. Yaşam tarzları tamamıyla diğer illere açıkara fark atar bence. Gezmeleri, yemekleri, doğumları, düğünleri, cenazeleri, temizlikleri, giyimleri dahil olmak üzere kendine özgü kural kaideleri vardır. Bu geleneksel yapıyı yaşatanlar çoğunluktadır. Eklenecek çok şey olabilir ama bu kısaca dışardan gözlemlerimle sınırlıdır. Karşı gelenler ise şiddetle kınanır :)

LİSAN
Lisanları, Antep ağzı denilen bir lehçe olup ilk duyanlar anlamakta zorluk çekebilirler. Yolda gördüğünüz oldukça şık ve süslü bir bayandan duyacağınız şive sizi şaşkına çevirebilir. Şive yaygın olarak kullanımdadır.
öR;

-Kele bacım Heyriyenin oğlu netmiş biliyn mi?
- Be' kele heyr işşallah
-Yıraak ola. aha beyyle gollarından omuzuna döğme yaptırık
-Başıma daş, kiş kiş ola onu nerden akıl edik kele, gençlerede heç höküm geçmey
(gerçek bir diyalogtur)

GİYİM KUŞAM
Güzelce giyinip tesettüre! bürünen evli bir bayanın dudağındaki kıpkırmızı bir ruj da buraya has bir kültürdür!.
Ten hangi renk olursa olsun saçlar hep sarıdır. Meç denilen bir moda vardır. Sanırım şimdinin röflesi. Evlenecek kızlara hemen meç yaptırılır bundada yaş sınırı yoktur çünki meç güzelliğe güzellik katar. Boylar standart 1.55, kilo ise boy kilo oranının normal rakamının kesin iki katıdır. Normal olanda budur buraya göre çünki gözler buna alışmıştır zayıf uzun boylu insanlara ise acıyarak bakılır. Bu denli zayıf olmasının nedeni maddi veya manevi bir hastalığa dahi dayandırılabilir Allah korusun. Anlaşılacağı üzere ideal boy ve kilo kavramı burada tamamen bilinenin aksinedir. Boncuk ve pul piyasasının yüzde ellisi bu memlekette kullanılıyordur. Hatta hazır alınan eteklere ceketlere dahi hemen boncuktan puldan çiçekler yapraklar işlenir hemen pırıltılı hale getirilir. Tabi bu ev hanımlarında daha yaygındır. Pantolon vücut ölçüleri dikkate alınmaksızın giyilebilir. Düşük bel, kot yada kapri. Önemli olan yakışması değildir pantolon giymektir. Hatta pantolon burada tabu haline getirilmiştir nede olsa kilo ve basen sıkıntıları yoktur!.
Ev gezmelerinde ayakkabı ve terlik kışın tamamen demodedir çünki çizme (in) olmuştur. Bir kaç saatlik altın günlerine kocaman çantalarda çizme götürülür ve giyilir. Topuklu olması makbuldür yaş sınırı önemli değildir, topuklu olmalıdır. Ev gezmelerine saçlar(sarı) ya fönlü yada bigudi ile lüleleşmiş olarak gidilir, makyaj yapılır. Helede yeni evlenmişse kayınvalide tarafından alınan kürkü giymeli, mümkün olduğunca renkli makyaj yapılmalı, altınlar ise şangırdayacak şekilde ne var ne yok ise hepsi kola ve boyna takılmalıdır.

17 Ekim 2007 Çarşamba

BAHARI YOK BURANIN


Kış aniden mi bastırdı ne, donuyorum sanki. Tiger bütün gün bütün gece uyumakta buldu çözümü. Uyuyunca sıcacık oluyor vücudu. Havalar iyice bozmadan Tiger'ın kalan iki aşısınıda yaptırsam iyi olacak.
Bende artık sezon geleneği halini alan upuzun kalın örgü hırkamı çıkarmalıyım piyasaya. Öyle bir yapışıyorum ki ancak kaloriferler yandığında neredeyse cerrahi bir operasyonla üzerimde çıkarıyorlar desem yeridir:) Öyle ki beni onunla görmekten bıkan ev ahalisi derin bir oh çekiyor. Ama benim bir diğer alternatifim olan sarı ve kuzu görüntüsü veren hırkam acaba nerede. Buraya geldiğimde eşyalarım sığmadığı için üç eve dağıttığım kolileri deşmem gerek. Tiger çok şanslı, böyle bir derdi yok, ince tüyleri döküldü yerine kalınları geldi bile. Öyle bir kürk ki, yıkamadan da çitilemedende kar gibi, kokmayan, terletmeyen, leke tutmayan cinsten :)

16 Ekim 2007 Salı

TERÖRLE MÜCADELE KAHRAMANLARINA DESTEK KAMPANYASI




KAHROLSUN PKK, KAHROLSUN PKK DESTEKÇİLERİ, KAHROLSUN PKK TARAFTARLARI
ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!


http://www.haberturk.com/ sitesinin şehit aileleri için başlattığı destek kampanyası na katılın.


BAĞIŞ İÇİN:


Turkcell ve Avea kullanıcıları 5 YTL bağış için, DESTEK yazarak, 5610'ya mesaj gönderin.

Vodafone kullanıcıları, 5 YTL bağış için, DESTEK yazarak, 5630'da mesaj gönderin.




BANKA İLE BAĞIŞ İÇİN HESAP NUMARALARI:


ZİRAAT BANKASI - İSTANBUL ŞUBESİ YTL Hesabı 343434 - 5001 DOLAR Hesabı 343434 - 5002 EURO Hesabı 343434 - 5003

İŞ BANKASI - BEYOĞLU ŞUBESİ ( ŞUBE KODU: 1011 )YTL Hesabı 171 65 83 Euro Hesabı 332 11 70

GARANTİ BANKASI - YENİBOSNA ÇARŞI ŞUBESİ ( ŞUBE KODU: 531 )YTL Hesabı 668 97 98

YAPI KREDİ BANKASI - MERKEZ ŞUBE YTL Hesabı 2013 2013 FİNANSBANK – GÜNEŞLİ ÇARŞI ŞUBESİ YTL Hesabı 165 806 86 EURO Hesabı 165 806 88



"Zalimlere asla meyletmeyin. Aksi takdirde cehennem ateşi size dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur. Sonra yardım görmezsiniz." (Hud: 113)
















15 Ekim 2007 Pazartesi

KIVIRCIĞIMA..


Kıvırcığım, belgelerimi karıştırıken bak ne buldum? Yıllığına yazdığım yazı bu. Çok duygulandım açıkcası. Okurken bir de tashih yapma gereği duydum;

"Tamı tamına 10.000USD.. indirimde yapmıştık oysaki ama hala müşteri bekliyor S. Ortaça özenip çok ta kolay şarkı sözü yazmak, deyip de döktürdüğümüz 4 mısralık slow şarkı sözümüz. Ne de güzel olmuştu, pek de güzel olmuştu, çok da güzel olmuştu oysaki. Olmasa da bir ihtimalde Ülker çikolataya gönderdiğin sms ten çıkacak olan jeep umudumuz var ne de olsa %20 si benim :). Geçmiş 7 yılı ve kısmetse gelecek bir ömrü burada özetlemek ne de zor, varsa bir cümleye gerek o da şudur; sen bir ömre bedelsin kıvırcığım. Dünya gözüyle bende olmayan kız kardeş boşluğu kadrosunun iki kıvırcık(BİR OLARAK DÜZELTİYORUM) üyesinden birisi olmandan onur duyuyorum. Umut ediyorum ki TUS’u başarman da kolay olacak ve atlatacaksın başarıyla aynen her defasında üzeri en bol fındıklı keşkülün sana denk gelmesi gibi şanslı olacaksın. Tabi şans yetmez senin de iraden olmalı şöyle ki; elektrik sobasında pizza ısıtma projemiz kadar zekice bakmalısın olaya, yan nefes yapmadan yüzebilmen kadar pratik davranmalısın, izinsiz internete girme pahasına, en az Pc’ min data kablosunu odamı yer ile yeksan ederek arayıp buluşun kadar azimli olmalısın, mikrofonla speakerları balkona düzenek hazırlayarak balkonda duran masum insan Gülşeni komşulara naklen tanıtımımız kadar cesaretli davranmalısın. Boş zamanlarımda benim Nelson okuduğuma insanları inandırıp şaşkına çevirişimiz gibi komik bakmalısın sıkıntılara ve neticesinde kazandığında hayat en az Ortaköy’de sahilde boğaza nazır yediğimiz deniz sulu kocaman kumpirler kadar keyif verecek. Uyurken bile “hayır uyumuyorum düşünüyorum” diye kıvırmaların kadar kolay atlatacaksın asistanlığını. Ve sonra çocuk olmazsa dermatolojide rahat etme planların yürürlükteyse hala, düşlediğimiz güzellik merkezini kuracağız Etilerde.
La sol la fa … bilmediğin halde notaları (tv seyrederken) beni çalıştırışın!, şöförlüğüme verdiğin extra cesaret için, tırtıllı salata yaparak bana bunu sana bir ömür boyu hatırlatma fırsatı verişin, Hint kliplerini tekrar tekrar seyredip anlamadığımız sözleri yorumlama ve danslarını taklit (sun suna aldiga kandala, gumenge parenge naçenge aeş karangorge) seansları için her şeyden önemlisi hayatı benle paylaştığın için teşekkürler canım kıvırcığım. "

13 Ekim 2007 Cumartesi

Kedilerde sever







Dün gece migrenim tuttu ve yastığa beş kala uykuya dalan ben, şiddetli ağrının etkisiyle çok zor uykuya daldım. Uzun zamandır uğramayan baş ağrısı ne olduda beni yokladı anlayamadım. Sanırım bayramın ilk günü karşılaşrığım kalabalık insan kitlesinin etkisi oldu, yada gülümsemek için kendimi fazla sıkmış olmalıyım, hernedense geleceği varmış demek. Zomix'im bittiği için ağrı kesicide alamamıştım. Zor bir geceydi benim için.
Blogları okurken anladımki bu migren bütün blogcuları esir almış neredeyse. Bugün daha sakin bir gün geçirdim neyseki, hafif zonklamalar var gibi ama aldırış etmiyorum.
Sabah bahçedeki yavru kedilere biraz bayram yemeği verdim, sevindiler zavallıcıklar. Sonrada kömür gibi simsiyah renkte olan yavru kediciği, Tiger hayatında ilk defa kedi görmenin zevkini yaşasın diye eve getirdim. İlk karşılaşma müthişti. Tiger'ın gözbebekleri yuvasından fırlayacaktı neredeyse. Bütün tüylerini kabartarak kamburlaştı ve garip sesler çıkararak kendini yavru kedicikten uzak bir köşeye fırlattı. Kedicik şaşkın şaşkın etrafına bakarken bizimki timsah görmüş gibi davranıyordu. Kediciğe bizimkinin mamasından ikram etmemiz durumu daha da kötüleştirdi. Tiger dondu kaldı guruldaya guruldaya. Kedicik uyuyakalmıştı bile. Bizimki pür dikkat gözünü bir an olsun çevirmedi başka noktaya. Saldırı gerçekleşmedi ama kabullenemedide. Sanırım bu karşılaşmaları daha sık yapmalıyım. Ta ki Tiger kendini insan değilde kedigillerden biri olarak hissedene dek. Sonunda bu ziyareti kısa kesmek zorunda kaldık ve yavruyu annesine teslim ettim. Olay anının resimlerini çektim videoya aldım ama aktarmada problem yaşadım, umarım halledebilirim.
Bu kötü etki Tiger da akşama kadar sürmüş olacak ki, ziyarete gelen ailenin 3 aylık bebeğini kedi zannedip aynı tepkiyi verdi:))))))) bebeği hemen uzaklaştırdık tabi.
En sevdiği ülker sütlü çikolatayı yedirerek sakinleştirdim onu. Tiger'ın adının hikmetini soranlara iyi bi cevap değilmi..?
Kedi dostlarına selam..

12 Ekim 2007 Cuma

Bayram geldi hoş geldi!




Bir kaç gün önceden nohuttan daha küçük yuvarlaklar haline getirdiğimiz yuvarlamaları yedik sabah sabah. Ardındanda bol fıstıklı sıkıştırılmış kadayıf. Cicilerimizi giyip bayramlaşmaya gittik 30 kişiyle sarılıp bayramlaştıktan sonra eve döndük. Bayram bundan ibaret değil malesef. Her an zil çalabilir ve akın akın gelen kafileleri ağırlamaya ramak var neredeyse. Bayram için imal ettiğim damla çikolatalı ve fıstıklı kurabiyeler umarım rağbet görür.


Sanki bütün ramazan Tiger'ın üstünden geçmiş gibi uyumuş battaniyenin üzerinde. Gidip bende ona eşlik edeyim bari.


Herkese bol şekerli, bol tatlılı bayramlar.




Günün anlam ve önemine dair bir maniyle bitireyim satırlarımı:));




bayram geldi neyime


amaaan amaaan garibeemm


kan damlar yüreğimeee


amannn amannn gariiibemmm

11 Ekim 2007 Perşembe

Bayramlık...

Bu gün o kadar yorgunumki birazdan uyuyup bayramın ikinci günü uyanacağımı tahmin ediyorum. Bu kadar çok ev eşyasını icat edenler eminim hayatlarında hiç temizlik yapmayanlardır. Aksi halde noktaya bin ilmek halılar, aralıklı kalorifer petekleri, oymalı mobilyalar, vitrin denilen gereksiz eşya, toz çeken kanepelerin içine sünger yerine taş koyup yan taraflarına yastıık yerine tuğla koyarlardı, camları el kadar yapıp, orta sehpayı hiç üretmezlerdi, bu kadar çok tozlanacağını bilseler ayna bile icad edilmezdi ortaya bir tas su koyup ona bakılırdı eminim. Çözümüde yok işin kötü tarafı. Tedbir almaya Tiger dan başlayıp patilerinin altına skoç brayt kesip yapiştırsam, oda nereye kadar. Ama bi çözümü olmalı bu işin, ya bayramlar tedavülden kalkmalı yada temizlik konusuna kesin çözümler üretilmeli. Bitmek bilmeyen yüzey silme işlemi devir daim yaparak bir kısır döngüye dönüşmüş durumda. Belkide temizlik malzemeleri ile ev ittifak kurup benden son 10 yılın intikamını almaya çalışıyorlar.