skip to main |
skip to sidebar
Son zamanlarda bir takım tepkiler alıyorum. Gelen tepkilere kişisel cevap vermektense buradan bir iki kelam etme isteği duydum. Tepkilerin nedeni benim değil de beni sayfasına ekleyen, hatta yorum yapan bazen benimde yorum yaptığım kişi ve kişiler olması. Şunu en başta söylemeliyim ki bu kişi ve kişilerin tercih ettikleri hayatı doğru bulmuyorum, desteklemiyorum. Ama onların tecrit edilmesinden yana da değilim.
Tasvip etmek ayrıdır, hoşgörü ayrıdır. Çoğumuzun son dönemlerde en çok muzdarip olduğumuz noktalardan biri de bu değil mi, hoşgörüsüzlük? Ayrılması gereken en önemli iki şey ve iki yol var. Birisi, bu kişilerin elinden tutup pekte matah bişey yapıyorsunuz deyip sırtlarını sıvazlamak, alkışlamak, diğeri de, varlıklarını kabul edip velev ki yanlış yaptıkları düşünülüyorsa onları, varsa kendi yöntemlerinizle, kendi doğrularınızı bildirmek.
Farzedinki üst katınıza tasvip etmediğiniz bir insan taşındı. Üstelik sizin zilinizde isimlerinizde üstüste yeralıyor. Bu x insan ise sizinle aynı binada oturmaktan son derece hoşnut. Hatta ara sıra kapınızıda çalıyor bir merhaba için. Ne yaparsınız? Sizinle aynı binada oturma hakkından men mi edersiniz? Asansörde karşılaştığınızda vebalı gibi mi davranırsınız? Selamına karşılık mı verirsiniz kafanızı mı çevirirsiniz? Hangi yöntemi denersiniz? Ve bunu hangi inanç yönteminine göre yaparsınız?
O zaman bu insanları bir alana toplayalım ve üzerlerine benzin döküp yakalım? Yada tecrit edelim onlara ait bir bölge gösterelim orada mı yaşasınlar?
Değerlerimiz bu insanları dışlamayı, uzak durmayı, ümitsizliğe itmeyi, yok saymayı mı gerektiriyor? yoksa onlara öğretmek paylaşmak sahip çıkmayı mı? Onları dinden, toplumdan ve değerlerden soğutmak mı en doğrusu?
Sen başkasının listesindesin hatta başkasının sana yaptığı yorumlarla benim yorumlarım aynı yerde olmasından ve sayfama ulaşılmasından rahatsızlık duyuyorum şeklindeki titizlenmeler karşısında demek oluyorki bu kişiler yakınlarına yada sevdiklerinin başına bu tür bişey gelmeyeceğini garanti altına aldılar.
Ne dinimizde ne kültürümüzde nede milliyetimizde insanı tercihlerinden dolayı dışlamak aşağılamak ve tecrit etmek vardır. Hele ki başkasının listesinde olmayı bile tecrit edilmeye yeterli gören bir düşüncenin malesef kısır olduğunu düşünüyorum.
"Allah katında lanetlenmek" cümlesi sarf edilmiş bana gelen yorumda. Cenab-ı Hakın Rahmeti öyle geniştirki tüm kainatı kapsamıştır. O, Rahman ismiyle kendini inkar edenlere karşı bile dünyada merhamet göstermiştir ve nimetlendirmiştir. Ahirette Rahim oluşuyla da yalniz inananlara merhametli olacagini bildiriyor. Biz ise dünyada neye dayanarak merhametimizi, dostluğumuzu yada yardımımızı insanlardan esirgiyoruz?
Elbette Kuran'da bu tür sapkınlıklara karşı lanetlenme kelimesi geçiyordur. Bende diyorumki aynı zamanda kaş alma konusunda da lanetlenme kelimesi sarf edilir. Hadi o zaman kaş alanları lanetleyip, rehberlerimizden, beyinlerimizden ve sorumluluklarımızdan çıkaralım, akla uygun mudur?
Binlerce örnek vardır islamda hoşgörü ve sosyal sorumluluk hususunda. Bunları tek tek yazacak değilim.
Biz, kendisine inanılmaz eziyetler eden, yoksulluk ve açlık içine düşen Mekke müşriklerine, onların yoksullarına dağıtılmak üzere yardım gönderen bir peygamberin ümmetiyiz. Neden manevi desteğimizi muhtaç olan insanlardan esirgiyoruz?
Müslüman, din, dil, ırk farkı gözetmeden, sıkıntı çekenlere, yanlış yolda olanlara elinden gelen yardımı yapması ahlakî veya hukuki bir vecibe olan bir dinin mensubu değilmiyiz.
Hak bir imana dayanan müslüman kişinin bütün güzel davranış ve işleri hangi tür canlıya bir hayır götürmüş olursa olsun o bundan sevabını alır düsturunu benimsiyorum. benimsemeyenlerede saygı duyuyorum.
Ramazan da davulcu katili olmamak için direnen ve gün boyu acıkmayan, susamayan insanlar taifesindenim. Üstelik tatlı sevmeyenler grubuna da dahilim. Hal böyle olunca Ramazanda içimde tatlı yapma isteği epey bir geç oluştu. Sevgili blogger, pastalar kraliçesi Melekciğim ile msn de küçük bir istişare yaptık ve ne yapacağıma karar kıldık. Önce kalbura bastı, badem pare, irmik tatlısı ve sonrada revanide karar kıldık. Üzeri bol fıstıklı revani. Eee burası Antep, fıstık yerine ceviz kullanmak biraz ayıp olur:))
Melek bana bütün detaylarıyla önce yumurta akını çırp, sarıya karıştır, tereyağını erit sonra birbirlerine çarp böl gibisinden püf noktalar verdiysede lakin itiraf ediyorum; ben neredeyse hepsini karıştırdım ve çırptım:))) Az önce de tadına baktım revani hiçte fena olmamış:):)
"Ramazan'ın ilk gecesinde Cennet ve sema kapıları açılır da, Ramazan'ın son gecesine kadar kapanmaz"
Hadisi-i Şerif
Oruç, insanın hem şahsi hayatının hem sosyal hayatının tanziminde rol alan mühim bir İlahi emirdir.
Cenabı Hak yeryüzünü muhteşem nimetlerle süslemiş ve nazarlarımıza sunmuş olmasına karşın gaflete dalışlarımız yüzünden bazen o nimetlerin şükrünü yeterince yerine getiremiyoruz. Oruç bir yönüyle bize bu nimetlerin kıymetini daha iyi hissetmemizi sağlıyor.
Sosyal hayata baktığı yönüyle oruç insana yardımlaşmayı, merhameti, hoşgörüyü, şefkati öğretir.
Oruç, geçici ve kısa dünya hayatında uzun ebedi bir hayatı kazandıran manevi bir ticarettir.
Yaratanını tanımak isteyen nefsin gurur ve kibri en iyi oruçla kırılır. Nefis, aczini ve zaafiyetini en güzel oruçlar anlar.
Oruç, maddi ve manevi bir perhizdir.
Risale-i Nur
"Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan Kıyamet Gününde yalnız oruçlular girer. Onlarla birlikte başka kimse giremez. Nerede oruç tutanlar? diye çağırılır ve oruç tutanlar oradan Cennete girdirilir. Snuncusuda girdi mi, artık kapı kapanır ve o kapıdan kimse giremez."
Hadis-i Şerif