27 Mayıs 2008 Salı

ALERJİK RİNİT İLE YAŞAMAK

Uçuşan polenlerden hapşuranlar, kedi köpek gördüğünde burnu kaşınanlar, karabiberden naneden hapşuranlar, çayır çimenden etkilenenler.....

Bu belirtileri yaşayanlar Alerjik Rinit midir?

3-4 yıl öncesinde bu hastalık had safhaya gelene kadar kendimi genellikle grip, bazen güneş çarpması, bazen de hapşuruk krizine girdiğimi zannederek oyalamıştım. Ta ki yaşam kalitemi fena halde etkilemeye başladığında doktora başvurma kararı aldım. Uzun süre (3 yıl) ilaç tedavisi (hap ve kortizonlu burun spreyleri
) uygulandı. Sonuç; ilaçlar bırakıldığı an, aynı tas aynı hamam.

Alerjik Rinit ile Non Alerjik Rinit arasındaki fark; birinin alerjenlerinin tespit edilebilir olması, diğerinin mevcut testlerde alerjeninin bulunamaması. Dolayısıyla aşı gibi yada alerjiyi tetikleyen alerjenlerden kaçınılması gibi durumlar Non Alerjik Rinitte zor bir ihtimal olduğundan iş, tamamen kişinin kendi tespitlerine kalıyor. Bendeki non alerjik rinit.

Çoğunlukla da kadınlarda rastlanan bir hastalık olan Alerjik Rinit'ten şüphelenip ona göre bir yol izlemeniz için şu özellikleri taşıyor olmanız gerekli;

Burnunuzdan nefes almakta zorlanıyorsanız,
Kalabalık ve havasız ortamlara girdiğinizde hapşurup burun, göz akıntınız oluyorsa,
Kötü, keskin kokulardan, sigara ve parfüm gibi faktörlerin yoğun olduğu ortamlarda diğerlerinden daha fazla etkileniyorsanız,
Burun deviasyonunuz varsa(kemikte eğrilik, dıştan belli olmayıp muayene ile tespit edilir),
Sıcak-soğuk, baharatlı yemekler yerken, soğuk-sıcak havalarda, ısı nem değişikliklerinde yani her fırsatta burnunuzdan su gibi akıntı geliyorsa,
Belli aralıklarda yani ataklarda gün boyunca kuvvetli hapşuruk krizlerinden bitap düşüp, burnunuz silmekten, gözünüz akmaktan kızarıyorsa, vaziyet sizi eve kapıyorsa,
Ev tozu, ev hayvanları.. sizi olumsuz etkiliyorsa,
Her an çantanızdan ve elinizden mendil düşürmüyorsanız,
Burun içi etleriniz şişip nefes yolunuzu tıkıyorsa,

Muhtemelen Alerjik veya Non-Alerjik Rinitsiniz ilk fırsatta doktora başvurup bir test yaptırmalısınız.
Rinit korunma yöntemlerini araştırırken bildiğimizin aksine, kediden uzak kalmanın alerjiyi önlemediği, kedi köpek ile erken kontağın daha çok alerjiyi önlediği sonucuna ulaşılmış. Bu da hayvanlardan köşe bucak kaçanlara kapak olsun :))

25 Mayıs 2008 Pazar

FINDIK GÜZELİ

Bu fındık güzeli, minik ve şeker kız arkadaşımın kızı. Fotoğraftaki mekan Karadeniz ve zaman, fındık zamanı.... Diyarbakır, Mardin, Midyat gezilerimizin başrol oyuncusu aynı zamanda.

Bahar geldi geçiyor ama bendeki yılboyu alerjiler baharda bir başka hal alıyor. Gözler kan çanağı biri kısık olarak son derece gıcık bir biçimde kaşınmakta, mukozalar bir kuru bir ıslak pozisyondan öte değişik bir yanma hissiyle olaya eşlik etmekte, hapşurma seansları hakeza..

Gezi yazılarımı, fotoğrafları derlemeye vakit bulamadığımdan beklemeye almış durumdayım. Bloglardan el etek çekmiş insanları gördükçe, bu dönemde demek herkeste bir tembellik var diye düşünüyorum. (Umar, bu sözüm sana değil:)

Isparta'ya gitmişken uzun zamandır ihmallik ettiğim diplomamı alma fırsatı buldum. Zahmet oldu ama aldım :) Tamı tamına 12 yıl sonra diplomasını almaya giden başka biri var mıdır diye sordum, var dediler :) Kampüste otobüs sırası beklerken, değişim bir yana, öğrencilerin evrim geçirmiş olduğunu farkettim.
En duygulu an ise; otobüs şöförünün benden öğrenci ücreti almasıydı:)

11 Mayıs 2008 Pazar

MİDYAT - HASANKEYF

Midyat, rivayete göre mağaralar kent anlamına geliyormuş. Orta Asya'dan göçen Eti Türkleri Dicle ve Fırat nehirleri arasında yer alan bölgeye yani Mezopotamya'nın verimli topraklarına yerleşmişler. Ve Midyat'ı büyük bir mağara şehri haline getirip hayvancılıkla uğraşmışlar. Mağaralara birbirleriyle bağlantılı yollar yapmışlar.Ömürlerini taşları oyarak geçirmişler tahmin ediyorum. İşlemecilik ve oymacılığı önce barınak sonrada sanat haline getirdikleri hem binalar üzerine yaptıkları işlemelerden hemde gümüşleri ilmek ilmek dokumalarından anlaşılıyor.
Midyat'a gidipte gümüş telkari almak olmaz. Netlik ayarının kusuruna bakmazsanız size kendime aldığım telkarimi sunmak isterim. Papatya görünümündeki bu yüzük incecik gümüş tellerle işlenmiş bir telkari örneği.
Midyat'ın sokakları Mardin'e göre daha mı geniş yoksa bana mı öyle geldi bilmiyorum.
Yol kenarında büyük bir iştahla bisküvi yiyen utangaç Midyat çocukları.
Midyat Çevre Kültür Evi komşu teyzesi. Bu sokağa güneş ışıklarının yansıması inanılmaz güzellikte.
Bir kedi sever için kedi fotosu çekmek ayrı bir zevktir. Mardin Kültür Çevre Kültür Evinin hemen karşısındaki duvarda ki bu kedicikle Tiger özlemimi giderdim :)
Yöredeki dizi çekimlerinin çoğu Midyat Konukevinde çekilmiş ve çekiliyor. Şu sıralar Sıla dizisinin çekimleri Midyat'ta yapılıyor. Boran Ağa karakterinin konağı olarakta bu ev kullanılıyor.
Konukevini gezmek ücretli, fakat çekim saatlerinde orada bulunduğumuzdan iç odaları göremeyeceğimizi söylediler. Sonra bakışlarımızın haşinliğindenmidir nedir bir anda fikir değiştirdi görevli :)
Diziyi derinlemesine izlemedim ama ucundan kıyısından gördüğüm kadarıyla dizide avlu daha geniş ve şaşalı görünüyor. Kapının sağında ki gişeye 1 YTL ödeyip yapı gezilebiliyor.
Çevre Kültür Evi Taş işlemeciliğinin bol bol kullanıldığı hoş bir tarihi yapı. Etrafındaki evler bu kadar ihtişamlı olmasa da yine de gelenekselliğini koruyorlar.
Avluda koşturan cimcime bizden biri :)
Üç katlı binanın her katında muhteşem manzaraya sahip teraslar var.
Bu oda dizide aşiret ağalarının karar olarak kullanılan odaymış. Ben Midyat'ta pek ağa tarifine:) benzer kimseye (Boran Ağa hariç:) rastlamadıysam da lüx arabaların bol miktarda olduğunu söyleyebilirim.
Burası da dizi karakterlerinin yatakodası. Eşyalar ve taş duvarlar çok egzotik. Biraz tozlu ve kirli buldum odaları, ekranda aksi görünsede.

Bu mekan Midyat'ta çekilen filmlerin kullanıldığı, İstanbul Fatih' deki şimdi restaurant olarak kullanılan Şehzade Mehmet Restaurantına çok benziyor. Odalar, yer minderleri, iç dizayn eskileri anımsatıyor.

HASAN KEYF
Diclenin kıyısında, zamanında medreseler, rasathane, darüşşifa ve diğer eğitim kurumlarıyla bölgenin ilim ve kültür merkezi olan Hasankeyf. Osmanlıda adı "Hısnkeyf" olarak geçiyor. Batman'a bağlı bir mağaralar beldesi. Hasankeyf kalesi çok ilginç bir görüntüye sahip. Bir zamanlar içleri birbiriyle bağlantılı mağaralardan oluşan yerleşim yerleri olarak kullanılıp tarihin bir döneminde de kale olarak kullanılmış.
Kalenin iskan yeri olarak kullanıldığı tarih milattan önceki binlerce yıla dayandığı söyleniyor. Bu konuda kesin bir bulgu yok. Yalnız kale olarak kullanılması m.s. 363 yıllarında olmuş ve bu tarihte Bizanslılar Sasanilere karşı Hasankeyf’e bir kale yapmış ve sınırlarını koruma altına alınmış.
Hasankeyf kalesinde de dizi çekim ekibinin azizliğine uğradık. Kalenin tepesine tırmandık fakat zirve de çekim yapıldığından erişimimiz engellendi. Bizanslılar olsa bu aksilikler olmazdı tabi:)
"Beldenin hem Sit alanı olması, hem de baraj suları altında kalacak düşüncesi, ilçenin gelişimini engellediği ve yapılan araştırmada bütün tarihi zenginliğine rağmen ülkenin en geri, fakir üç ilçesinden biri " şeklindeki bölge halkının düşüncesine benim tespitim şu; terör nedeniyle bölgeye rağbet yeteri kadar gösterilememekte.
Hasankeyf ahalisi herşeye rağmen turistik çarşısını kurmuş bile. Çocuklar ise her turistik beldede olduğu gibi "arabanızı koruyayım mı" şeklindeki ticari zeka seviyesine çoktan erişmişler bile.
Ben yemek yediğim yerlerin temizliğine anormal seviyede dikkat eden biriyim. Genelde falso yakalarım. Fakat Hasankeyf'te yemek yediğimiz bu mekana hayran kaldım. Hali vakti mütevazi bu lokanta inanılmaz temizdi. Garsonların gömlekleri bile bembeyazdı. Hürmetleri hakeza. Nehir manzaralı terasta yenen yemekler lezzetliydi. Takdirle karşıladım.
Yolgeçen hanı, kalenin bir diğer odacığı. İçlerden zirveye kadar taşlar oyularak geçitler yapılmış. Yine çekim ekibi... ama galip biziz, içeriye girdik.
Kale tırmanışında rastladığımız bir cafeterya.




Midyattaki diğer görülesi yerler;
HAN MÜZESİ
DEYRULUMUR MANASTIRI
BEYAZ SU

---------------------------------------------------------------------------------------------
Bugün yolculuk güller diyarı Isparta'ya. Yeni görüntülerle görüşmek üzere....

6 Mayıs 2008 Salı

MARDİN - MEZOPOTAMYA

ESKİ MARDİN EVLERİ
Tarihte Mezopotamya'nın bir çok millete ve medeniyete evsahipliği yaptığı bilinir. Tam olarak neresi olduğuna dair bir çoğumuzun fikri muhtemelen yoktur. Bir aşağı bir de yukarısının olduğunu bilirim Mezopotamyanın, bu kesin :)

Açık hava müzesi görünümündeki 7 bin yıllık tarihi dokusu ile dünyada Kudüs ve Venedik şehirlerinden sonra UNESCO tarafından üçüncü tarihi ve mimari sit kenti ilan edilen yerin Mardin olduğu hakkında da pek haberimiz olmasa gerek.

Bende Mardin'e ayak basana kadar bütün bunlardan bihaber olanlardandım. Bu şehrin tarihi değerleriyle tam bir açıkhava müzesi olduğunu benim gibi burnunun dibinde olduğu halde farkedemeyenler için bir de ben konu edineyim dedim.
Mardin, Mezopotamyanın en eski şehirlerinden olduğunu her adımda buram buram tarih kokmasıyla gösteriyor. Taş evleri, dar sokaklarıyla eski Mardin, yerini yeni Mardin'e bıraksa da gidipte görülecek yerler eski Mardin'de kalmış.
Sokakların dar olması araç girişine imkan vermiyor. Bu nedenle eşekler çöp toplama aracı, insan ve eşya taşıma aracı olarak kullanılıyor Mardin'de.
Bakır ve gümüş işlemeciliği çok yaygın. Özellikle yöreye ait Telkari gümüş işlemeciliği gözalıcı ve çok emekli olmasına rağmen fiyatları oldukça uygun.
Meşhur Mardin sabunlarına heryerde rastlanıyor. Saç dökülmelerine ve cilt sorunlarına deva olduğu söylenen sabunların tanesi 1,5 YTL. Ben hepsinden numune olarak birer tane aldım. Sokaklarının dar olmasının yanısıra ana caddeler de oldukça dar ve sıkışık. Sadece bir aracın ilerleyebildiği bu caddeleri belediye otobüsleri de kullanıyor. Şehir içinde yolların bir çoğu taş parke. İnişli çıkışlı yolların sağı ve solu tarihi taş binalarla dolu. Bu da şehire çok mistik bir hava veriyor. Tarihin en eski hristiyan topluluğu olan Süryani ve Müslüman halkın içiçe kardeşçe yaşadıkları bir şehir Mardin. Kiliseleri, medreseleri ve camileriyle mabed dolu şehir taş işlemeciliğini yansıtan bir çok esere sahip. Peygamberimiz Hz Muhammed'in (s.a.v) postası olduğu bilinen ve Şeyh Çabuk olarak tanınan Abdullah Bin Enes Cüheyni'nin türbesinin bulunduğu Şeyh Çabuk Camii.

ARTUKLU OTELİ

Bildiğimiz otel anlayışından epeyce farklı bir tarzda Artuklu oteli. Özelliği, Artuklular'dan kalma bir kervansaray olması. 800 yıllık bu kervansaray restore edilerek yüksek teknolojilerle donatılmış ve ziyaretçilere de açık bir durumda. Prens Charles Mardin'e geldiğinde Artuklu Oteli'nde kalmış hatta şeref verdiği! oda, yani kral suitinin kapısında bu belirtilmiş. Duvarda boy boy resimlerden anladığımza göre daha bir çok siyasetçi ve ünlünün de uğrak yeri olmuş.Nefis Mezopotamya manzaralı üst teras bölümü, cafeterya şeklinde düzenlenmiş. İç bölümleri de bildiğimiz otel mantığından tamamen farklı şekilde dizayn edilmiş. Loş ışıklar, dinlenme odalarında yer minderleri ve odalara uzanan koridorların taş duvarlardan oluşması insanı zamanda yolculuğa sürüklüyor.

SÜRYANİ KADİM KIRKLAR KiLİSESİ

Süryani Kadim Kırklar Klisesi, 6. yüzyılda yapılmış ve daracık sokakların arasında yer alan ince taş işçiliğiyle, 400 yıllık ahşap kapıları, 1500 yıllık kök boyası baskılı perdeleriyle bir Metropolitlik klisesi. İbadete ve ziyarete açık olan kilise içerisinde resim çekmeye izin yok.
Şanssızlığımız Urfa'dan gelen bir öğrenci grupla eşzamanlı kilise de bulunmamızdı. Öğrencilerin kilise içerisinde pervasız tavırları hem papazı hemde bizi kızdırdı. Adının sonradan Gabriel Akyüz olduğunu öğrendiğim Papaz haklı olarak gerildiği için çok fazla bilgi veremese de Süryanilerin bir Mardin gerçeği olduğu hakkında biraz daha bilgi sahibi olduk.
Papaz süryanice konuştuğu misafirlerini de ağırlamakta sabırsızlanıyordu. Kilise ziyaretimiz bunun için kısa sürdü. Öğrenciler dağıldıktan sonra biraz sohbet ettik. İçinde bulunduğumuz hafta kutlu doğum haftasıydı ve bir sonraki haftanın hristiyan aleminde elem haftası olduğunu ve hazırlıklar yapılacağını söyledi. Sormak istediğim çok soru vardı belki bir başka sefere.

Not: Papaz Gabriel Akyüz 2003 tarihinde Horiepiskoposluk rütbesine terfi etmiş. Papaz ile rahip arasındaki farkı merak edenler için bilgi; papaz evli olanlara, rahip ise bekar olanlara verilen bir ünvan. Rahip olmanın 3 şartı; bekarlık, fakirlik ve mütevazılık. Karar sizin :)

DEYRULZARAFAN MANASTIRI
Mardin'e 3-4 km uzaklıktaki Deyrü'zzafaran Manastırı 636 yıl boyunca dünya süryanilerinin Patriklik Merkezliğini yapmış, dolayısıyla hristiyan aleminde önemi büyük olan bir manastır.
Hristiyanlığı kabul etmeden önce Güneş Tapınağı olarak kullanılmış. Hatta mabedin sağ ve sol tarafında kurban sunulan kemerli bir bölüm yeralıyor. Merak ettiğim şey; güneşe tapmak için neden taş duvarların içine girmişler :) açık hava da daha net görünüyor :) Yapının en ilginç özelliği, tonlarca ağırlıktaki tavan taşlarının harçsız olarak birbirine kenetlenmiş halde duran geometrik yapıda olması. Üst resimde görüldüğü gibi.
Süryaniler tarihte hristiyanlığı kabul eden ilk topluluk olarak geçiyor. Nuh peygamberin oğlu Sam'ın soyundan gelen ve Aram adı verilen topluluğun devamı olan süryaniler, hristiyan Aramlar anlamına geliyor. Bu bakımdan Mardin'in ve süryanilerin hristiyan aleminde yeri oldukça fazla hatta ikinci Kudüs olarakta nitelendiriliyor.
Süryani Kadim Cemaatinin dini merkezlerinden olan manastırın içerisinde çeşitli kutsal eşyalarla birlikte 52 Süryani patriğinin mezarı da yer alıyor.

Manastır girişinde yeterli sayıda ziyaretçi toplanana kadar cafede bekleme imkanı da var. Manastırda eğitim alan Süryani rehberler eşliğinde manastır detaylı olarak gezdiriliyor.
Dünya çapında eşşiz bir manastır niteliğini taşıyan Deyruzzafaran Manastırı yerli yabancı turistler tarafından yoğun ilgiyle ziyaret ediliyor.

KASIMİYE MEDRESESİ

Artukoğulları döneminde başlandığı ve Akkoyunlular döneminde, Sultan Kasım tarafından 1487-1502 yılları arasında tamamlatıldığı kabul edilen Kasımiye Medresesi açık avlulu, tek veya iki eyvanlı şemaya bağlı olarak inşa edilmiş iki katlı, kesme taş ve tuğlanın bir arada kullanıldığı bir yapı.

Medrese duvarlarnda astronomi ve tıp bilimine ait simgeler mevcut. Medresenin havlusunda genişçe bir havuz yer alıyor havuzdan birkaç metre uzaklıkta bir çeşmeden akan su oluktan geçerek havuza ulaşıyor. İnsan yaşamını doğumdan ölümüne kadar anlatmak için felsefi bir yaklaşım ve mimariye ait bir düşünceyle tasarlanmış bir havuz. Geceleri yıldızların havuza yansımasıyla avluda astronomi dersleri veriliyor. Kasımiye medresesi değişik bir mimari ile tasarlanmış gün doğduktan sonra güneş batana kadar cephe önemli olmaksızın tüm derslikler güneş ışığından faydalanabiliyor. Dersliklerin kapı yüksekliği bir metreden biraz fazla. Bu yükseklik özellikle tercih edilmiş öğrenci hocasının huzuruna girerken başını eğsin, hürmette kusur etmesin diye.
İncik boncuk tezgahı açan kadınlar, kızlar ve çocuklar medrese önünde bir başka Mardin manzarası oluşturuyorlar. Turist kafilelerine satış yapma çabası içerisinde el emeklerini sergiliyorlar.

Bir sonraki post konusu, Midyat-Hasankeyf.