24 Eylül 2010 Cuma

TIGERSEVERLER BURAYA

Kulağım yok kulağım yok yüzemem deredeeee

11 Eylül 2010 Cumartesi

ADNAN MENDERES (son sözleri)

"Sizlere dargın değilim......

Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim.Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir.

İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok.

Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?

Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim.

Dirimden korkmayacaktınız.

Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir.

Ama buna rağmen duam sizlerle beraberdir.

İnfaz Saati: 13.27''

25 Temmuz 2010 Pazar

15 Haziran 2010 Salı

TIGER'DAN KARELER


Komik Tiger...

Bilge Tiger...

Uykucu Tiger...


Tesettürlü Tiger...
Ehl-i Keyif Tiger...





9 Mart 2010 Salı

KUM SAATİ AHMET ALTAN

Ahmet Altan'ın dikkate değer ve manidar bu yazısını paylaşmak istedim. Aynı fikirde olanlarda olmayanlarda okumalı;
KUM SAATİ 09.03.2010-TARAF GAZETESİ

Ahmet Altan

İmparatorluk ve insan
Osmanlı İmparatorluğu kurulduğunda Elazığ köylüleri nerede oturuyordu?
Kerpiç evlerde.
Birinci Meşrutiyet ilan edildiğinde nerede oturuyorlardı?
Kerpiç evlerde.
İkinci Meşrutiyet’te?
Kerpiç evlerde.
Saltanat kaldırıldığında?
Kerpiç evlerde.
Hilafet kaldırıldığında?
Kerpiç evlerde.
Cumhuriyet ilan edildiğinde?
Kerpiç evlerde.
Şapka devrimi yapıldığında?
Kerpiç evlerde.
1960, 1971, 1980 darbeleri yapıldığında?
Kerpiç evlerde.
28 Şubat darbesinde?
Kerpiç evlerde.
Şimdi nerede oturuyorlar?
Kerpiç evlerde.
1299’dan bu yana yaşanan onca olayın, savaşın, darbenin, gelişmenin Doğu ve Güneydoğu köylerine ne faydası oldu peki?
Hiç.
Hâlâ kerpiç evlerde yaşıyorlar, hâlâ kerpiç evlerde ölüyorlar.
O imparatorluk, hilafet, meşrutiyet, cumhuriyet, laiklik, darbeler, savaşlar, cinayetler kimin içindi?
Belli ki oralardaki köylüler için değildi.
Yapılan hiçbir değişiklik, o köylülerin hayatını da ölümünü de değiştirmedi.
Niye yaptık peki biz onca şeyi, kimin için yaptık?
O köylerde yaşamayanlar için.
Yapmasaydık o köylüler için ne değişecekti?
Hiçbir şey.
Bugün yeryüzünün hiçbir doğru dürüst ülkesinde insanlar 6 ölçeğindeki bir depremde ölmezler.
Burada niye ölüyorlar peki?
Cihan imparatorlukları kurmuşuz, cumhuriyetler ilan etmişiz, Atatürk’ün ilke ve inkılâplarını kabul etmişiz, şapka giymişiz, darbe yapmışız, çağdaş olmuşuz ama köylüler kerpiç evlerde sabah vakti yıkıntıların altında ölüyorlar.
Ben yeniyetmeyken mahalle çocuklarının çok sevdiği galiz bir laf vardı, dayanamayacağım söyleyeceğim, “bana faydası olmayan kilisenin papazını öpeyim,” alın imparatorluğunuzu, cumhuriyetinizi, laikliğinizi, ilke ve inkılâplarınızı, şapkanızı, darbenizi, ne isterseniz ondan yapın.
Bunlarının hiçbirinin o köylülere bir faydası yok, olmamış, olmayacak.
Onların hayatını bunların hiçbiri kurtarmaz, onların hayatlarını, buralarda aydın geçinenlerin bile bir tür “fantezi” sandıkları “demokrasi” kurtarır ancak.
“Önce cumhuriyet”, “önce laiklik”, “önce vatan” diye bağıranlar, “demokrasi gelirse ne olacak, memleket bölünecek” diyenler, gidin şimdi bunları Elazığ köylülerinin parçalanmış bedenlerine anlatın.
Demokrasi, insanın her şeyden daha önemli ve kutsal olması anlamına gelir, demokrasi olsaydı, Meclis lojmanlarına, orduevlerine, memur kamplarına, Atatürk heykellerine harcadığınız parayı Elazığ köylerine harcamak zorunda kalırdınız, kerpiç evlerin içinde sabaha karşı yıkılan duvarların altında ezilerek ölmezlerdi.
Asfalt yolları, sağlam evleri, çiçekli bahçeleri olurdu.
Keyfinizce yağmalayıp paylaştığınız paraların, silahlara savurduğunuz paraların, gösterişe harcadığınız paraların hesabını size sorarlardı demokrasi olsaydı, “burada bu derme çatma kerpiç evler dururken o paraları nereye harcıyorsun” diye sorarlardı.
Ama köydeki çobanla siz bir değilsiniz tabii, para sizin, keyif sizin, iktidar sizin, gösteriş sizin, eğlence sizin, babalanma sizin, efendilik sizin, kerpiç evlerle ölüm de zavallı çobanın.
Demokrasi, “çobanla profesörün oyunun eşit” olması değildir, demokrasi, çobanla siyasetçinin, paşanın, profesörün, şehirlinin “hayatının eşit” olmasıdır, aslında istemediğiniz bu, değil mi?
Sizin hayatlarınız, şaşaanız, debdebeniz, köylülerin hayatından besleniyor.
Onun için istemiyorsunuz demokrasiyi, onun için istemiyorsunuz eşitliği.
İmparatorluk yaptınız, meşrutiyet yaptınız, cumhuriyet yaptınız, laiklik yaptınız, inkılâp yaptınız, darbe yaptınız.
Niye hiçbiri o köylülerin işine yaramadı?
Niye ölüyor onlar, neyin eksikliği öldürüyor onları?
Bir düşünün Allahın cezaları, bir düşünün.
ahmetaltan111@gmail.com

http://www.taraf.com.tr/makale/10358.htm

25 Şubat 2010 Perşembe

MEVLİD KANDİLİ


Mevlid Kandilinin, Kur'an-ı Kerim'i ve alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz'in Sünnetini daha iyi anlamaya, örnek hayatını ve ahlakını rehber edinmeye vesile olması dileğiyle,

Hayırlı Kandiller..

14 Şubat 2010 Pazar

TEK TAŞ

Tek taş meraklılarının sevgililer günü armağanı :))

18 Ocak 2010 Pazartesi

KIŞ TATİLİ - DİDİM

Didim - Akbük yılbaşında, kış ortasında neredeyse yaz günlerini yaşatan havasıyla büyüleyiciydi. Gündelik yaşamdan bir hafta sıyrılmak iyi geldi. Bir haftanın anatomisine gelince;Sabah güne erken başladım, önce balkona fırlayıp eşşiz manzarayla gözlerime, mis gibi oksijeniyle beynime ziyafet çektirip sonrada plaja inip bol bol yürüdüm.
İskeleye demir atan otelin yatı güzel koylara gezinti yapmak için bu havada iyi fırsattı ama yapmadım.
Yürüyüşte yalnız olmadığım anlarda vardı.
Bu iki kafadar gibi:)
Sağlıklı gıdalar içeren kahvaltı sonrası öğlene kadar bol bol yüzdüm. Bu havuzda değil tabi.
Bu havuz da.
Biraz bunda,
Biraz şunda, sonra jakuzi ve sauna seansları.
Zaman zaman spor aletlerine dadandım.
Öğlen yemeği tercihimi zeytinyağlılar ve salatalardan yana yaptım.
Öğleden sonraları sinemada izlediğim filmler olmasına rağmen yeniden seyrettim.
Kendime sakin bir köşe bulup çayımı yudumlayıp ege yi seyrederek tefekküre daldım bazen.
Sülalecek tatile gitme fobimin boşuna olduğunu anladım.
Lobide ya da Saray ın her bir tarafında ellini sallasan tanıdığına çarpması hiçte fena değilmiş aslında.
Akşama doğru Tenis oynayıp hırpaladım kendimi. Bir haftada epeyce kondüsyon kazandım.

Akşamları güzel sesli şarkıcıdan müzik dinledim, yetenekli animasyonculardan skeçler izledim, bazen diskoya takıldım.
Arkadaşların biraz yazlık kalmalarının sebebi benim taze resim çekemeyişimdendir:)
Geç vakitlerde odama girdim.
Sıkı bir hayvan dostu olarak balkonumda kuluçka yatan güvercini poğaçalarla besledim.
Bahçede yığınla pisicik vardı. Kahvaltıda arakladığım salamlarla, jambonlarla besledim onları.
Tiger için her gün her dakika endişe ettim. Evde uzun süreli ilk yalnızlığıydı. Her gün maması ve kontrolü için birini görevlendirsemde yine de zor ve yalnız günler onu bekliyordu.
Döndüğümde perişan olmuş buldum onu. Neyse ki şimdi toparlandı. Hala her dışarıya çıkışımda endişeli gözlerle bakıyor.
Kış tatilini tavsiye ederim hiçte fena değilmiş.