6 Haziran 2008 Cuma

MOR ÖRTÜLÜ MOR HAYATLAR

Urfa'da mola. Manzara Urfa otogarından. İki genç kadın... Üzerlerinde, Urfa'nın kavurucu sıcağına rağmen yaklaşık 4-5 metre kadife ve parlak kumaşlardan oluşan kat kat elbise var. Burunlarında altın renginde hızma. Tenleri son derece kavruk. Saçlar ikiye ayrılmış başlarının yarısına kayan örtüden görünmekte. Kucaklarında minicik altı bezsiz bebekler. Etraflarında ise en az 5 küçük çocuk. Muhtemelen yolculuk yapacaklar, bekleme mekanını açık hava olarak tercih etmişler, yerlerde koltukta oturur gibi rahatlar. Lisanları kürtçe, yüksek volumlu hararetli sohbetleri Urfa otogarındaki cümbüşe ve hengameye karışıyor. Dikkatli bakıldığında yaşlarının en fazla 22-23 olduğu anlaşılıyor, dikkatli bakılmadığında varın siz tahmin edin. Fotoğraf çektiğimi farkediyorlar utanıyorlar bakmaya, bense daha yakından çekmeye çekiniyorum, oturduğum yerden şahit olduğum bu manzaraya dalıp gidiyorum.

Çocuklar bir oraya bir buraya seğirirken, bir ara elinde bir paket ile yaklaşan ailenin en büyük bireyine doğru koşturdular. Paket yere konuldu, çocuklar büyük bir iştahla etrafına üşüştü. Paket açıldı, içinde iki adet lahmacun birazda yeşillik vardı. Kırkırdama sesleriyle neşe içerisinde yemeye koyuldular. Küçük ve kirli eller lahmacundan küçük parçalar koparıp içine salatayı katık ederek iştahla yemeye başladılar. Mutlulardı, paylaşmayı biliyorlardı yemek esnasında hiç bir kargaşa yoktu, intizamla ve iştahla yiyorlardı, hayatlarındaki intizamsızlığa inat. Lahmacunun midelere inmesi uzun sürmedi. Kollarıyla burunlarını silip kimi de elbiselerine ellerini silerek peçete ihtiyaçlarını giderdider. Yemek faslından sonra pür neşe koşturmaya devam ettiler.
Bu manzara gözümün önünden uzun süre gitmedi. Görünüşe göre çocuklar mutluydu, anneleri de. Yemek ayırt etmiyorlardı, kıyafette. Temizlik pislik dertleri yoktu. Ne gelecek endişeleri ne geçmiş dertleri vardı vaziyete göre.

Güneydoğuya gelmeden zihnimde bu görüntülerin esamesi bile olamazdı. Suçlu aramaya gerek yok çünki suçta yok, suçluda yok.

Birde hiç birşeyden mutlu olmayan teknoloji çocuklarını düşündüm. Kendilerine ait odaları, bilgisayarları, tv leri, ipotları, cep telefonları, pembe barbili kıyafetleri, tatilleri, okulları..... yinede mutsuzluktan suratlarından düşen bin parça oluşları.


Yorum sizin..

Not: son sobede sobelemeyi unuttum, sobelenenler; mobius ve umar ve sobelenmek isteyen cem i cümle.

21 yorum:

ev perisi;) dedi ki...

Ne kadar hoş bir gözlem sevgili Aymen tebrikler...

Çok haklısın kesinlikle söylemlerine katılıyorum...

muhabbetle...

xxx dedi ki...

Herşeye sahip olan çocukların daha mutsuz olması doğal. Birşey elde etmek için hiçbir çabaları yok. Herşey önlerine konuyor. Şimdiki oyuncaklara bakıyorum. Neredeyse herşeyin oyuncağı var. Kendi çocukluğumu düşünüyorum. Fakir bir aile değildik ama sokakta çamurdan tabak çanak yapıp onlarla oynardık. Güzeldi ya! İnsana beceri kazandırıyordu.

MOBIUS dedi ki...

Peki:)

"Mor hayatlar"ın karelerini yakalamanız, onların fotoğraflarını çekmenize izin vermeleri/tepki göstermemeleri hoş. Sıfatlandırmak doğru tabir değil ama o tarafın insanları şeffaf. Çekinmiyor,saklamıyor,saklanmıyor,olduğu gibi.

İndigo,kristal ve bir sonraki evre nedir bilemiyorum ama yeni yetişen doyumsuz neslin elindekini kaybetmesi,kaybedecek birşeyi olmayan çocuğun yaşayacağı hayal kırıklığından daha fazla oluyor ve içsel buruklukları daha çoktur sanırım.

Yeni bir bisiklete burnunu dükkan camına dayayıp her gün masum gözlerle bakan bir çocuğa, o bisiklete sahip olmasını sağlarsanız,sevinir.Almazsanız da zaten o bisiklet yoktur, sorun değildir.Ama zaten bir bisiklete sahip olan ve istediği bir son modeli almadığınızda o çocuğun göstereceği tepki "şımarıklık" boyutunu aşar, Osmanlı tokadına kadar uzanır.
Mutsuzlar hepsi,yazık,doyumsuzluk zor. İlk okulda eline verirse aileler bilmem kaç milyonluk cep telefonlarını arzular yaşla doğru orantılı artar ilerki senelerde.

Üzgünüm pedogojiyle yakından uzaktan alakam yoktur ama sinirlendiriyor beni bu şımarık nesil:)

Yetkililerden ricam çocukları Disneyland'a götüreceklerine bir zahmet Türkiye haritasında kuzeyden güneye doğru Ordu-Sivas Kahramanmaraş'ın doğusuna doğru geziler düzenlesinler.

Okullarındaki beğenmedikleri bilgisayarlara kimi şehirlerde 1 kişiye 65 kişinin düştüğünü görsünler. Ayakkabısı olmayanlar vb. onlara hiç girmiyoruz tabi.

Müsade ederseniz Aymen ben birşey daha eklemek istiyorum-olur ya bugüne kadar hiç haberi olmayan biri bu yorumu okur.Mini reklam.
www.kardesinisec.com diye bir site var. İlgilenen olur belki :)

karakazan dedi ki...

Canlarim benim icimden onlara sarilmak geldi.Ben hep cocuklarima herseye kanaat etmeyi ve sükür etmelerini ögütlerim.Dünyada ki cocuklar icin de dua ederler.Allah yardimcilari olsun,rabbim aclikla terbiye etmesin.Onlardan mutlusu yoktur,en azindan karinlari doydu.
Paylasimin icin cok sagol.sevgilerimle,serap

yass dedi ki...

sevdıgım bı sarkıdan bende yorumumu yapmak ıstıyorum.

suclu yok yanlıs var..

Adsız dedi ki...

O çocuklar her gün bulgur ve ayranla doyduklarından lahmacunla gelen lüksün sevincini yaşamışlar.Çünkü o yaşta oyun oynamak yerine,oyuncağının keyfini sürmek yerine açlığın ve sefaletin oyuncağı olmuşlar.Bir lokmanın kıymeti bu yüzden.

antepası dedi ki...

Canım arkadaşım ne güzel bir konuya değinmişsin.Keşke hayatta bu kadar keskin çizgiler olmasa.Yanlızca sana çok etkilendiğimi söyleyebilirim.

Aymen dedi ki...

ev perisi, teşekkürler.

arzu hal, mutluluğun ve doyumun maddi imkanlarla doğru orantıda olmadığı kesin.

mobius, kadınların bakışları dikkatimi çekti. ne nefret ne bıkkınlık ne bezginlik nede mutsuzluk ifadesi vardı. herşey yolundaymış gibiydi sanki.
disneyland konusunda çok haklısın. bu aralar çocuklara çöp toplatılıyor diye aileler kıyametleri koparıyor. çevre bilinci, sosyal sorumluluk böyle kazanılacaksa varsın çöp toplasınlar.
site reklamı için iyi yapmışsın saol.

karakazan, şimdi ebeveynlere çok iş düşüyor. eskiden kendi kendilerine yetişen çocukların iyi birey olmaları için büyük çaba gerekmezdi. şimdilerde çocuk yetiştirmek zor bir meslek haline geldi.

yass, bu tür konularda insanlar sosyoekonomik şeylerden edebiyat parçalarlar. benim düşüncem şu;bu bir yaşam tercihi. orada bank var ama yere oturmuşlar. su var sabun var ama kirli olmaktan rahatsız değiller vs vs.

umar, ben durumun yokluktan fakirlikten olduğunu düşünmüyorum. güneydoğuda kimi kırsal kesim tahmin edemeyeceğin kadar mal mülk sahibi ama öncelikleri başka olduğundan yaşam standartlarını kendileri belirlemişler.

antepaşı, hayatta malesef keskin çizgiler var. ve herkesin imtihanı farklı boyutlarda. bu gerçeklerdendirki bazı değerleri yok sayıp dünyadan sadece lezzet almayı hedefleyenler hayal kırıklığına uğrarlar.

yemek dedi ki...

Aymen, kova burcu olduğun hemen anlaşılıyor. O görüntü büyük bir ihtimalle beni de üzerine sayfalar dolusu yazacak kadar etkilerdi.
Bir tarafta teknolojinin köleleri diğer tafta imkansızlık içindeki insanlar. Ama yokluk içindeki o insanlar, daha çabuk mutlu oluyor. Oysa teknoloji ve modern hayat köleleri her gün biraz daha ümitsiz ve varlığın varlığından bihaber.
Ben onları da büyük bir zenginlik olarak görüyorum. Almanaya gibi her Almanın birbirinin aynı olduğu bir ülke yerine, baştan başa kültürel zenginliklerle bezeli ve hala doğallığı kaybetmeyen insanların olduğu bir ülkeyi tercih ederim.
Zaten modern hayatın tüm dünya halklarını aynı görüntü kalıplarına sokamaya çalışması da oldukca iğrenç.

Goksu dedi ki...

Doguya gittigimde , "nasil bir ulke bu , kiminin dilini bile anlamiyorum " demistim.Hatta Midyat'ta bi cocuk "sizin gibi bi turist otobusu dunde geldi" dedi..sonra da "gittiler!' .Bana mi ironik geldi bilmiyorum ama o zaman cok etkilenmistim...

Peki , basortulerinin niye mor/eflatun oldugunu biliyor musun?Ben o zaman ogrenememistim...

Aymen dedi ki...

lavantin, aynı kalıp insanların çoğaldığı acı bir gerçek. özellikle gençler, aynı model kot, aynı model ve renk tişört, konuşmalar aynı gündemleri aynı...

Nalan, Midyattan bende çok etkilendim çocukların bakışları bile farklı melül melül.

Örtülerinin neden mor olduğunu bende merak etmiştim ve sordum bir anlamı olduğunu bilmediğini ama gelenek olduğunu söyledi. Ben bi anlamı olduğuna inanıyorum. Kadın erkek mor örtü takıyorlar ilginç.

Adsız dedi ki...

Aymencim bu kareyi çok iyi gözlemlemişsin, anlatımında çok etkili olmuş.....:)) ben yorum yapmayacagım...:))
Hayırlı pazarlar

Adsız dedi ki...

Ben şimdi kendime sordum... teknoloji olmadan yaşarmıyım...?
mutlu olup da karedeki insanlar gibi yaşarmıyım...?
....!!!???

Sadece şunu söyleyim bu kare aslında Türkiye nin öbür yüzünü gösteriyor...
teşekkürler paylaşımın için....

Aymen dedi ki...

ayça ve tuğçe, teknoloji olmadan yaşanırmı tartışılır yalnız, teknoloji olmasaydı yaşam şartlarının farklı olduğu memleketlerdeki insanlardan herkesin haberdar olması bu denli kolay ve yaygın olmayabilirdi.

Dr.Can dedi ki...

Resme baktım utandım kendimden.

İnsan bazen haline şükretmek için hastanelere falan gitmeli. Bu sayede ölümlü olduğumuzu daha bi anlarız belki.

Hani kutsi hadiste buyruluyor ya: Allahu teala kuluna sorar: beni neden ziyarete gelmedin. Kul: Ey Rabbim ben seni nasıl ziyarete gelebilirim ki der, sen açıkltan,susuzluktan, hastalıktan münezzeh ve müberrasın.. Rahmanımız: Falan kulum hastaydı, açtı, susuzdu..onu ziyaret etmedin (mealen aktardım biliyorsunuz diye)

Çevremize baksak tutunmayı bekleyen çok el var..Korkum tut(a)madığımız eller ötede bize uzanmazsa...

Allah razı olsun aymen, bu güzel paylaşım için..

Kızıl dedi ki...

Merhaba Aymen,

Güneydoğu veya doğu insanlarının, batılı insanlarla aralarında çok fark vardır bana göre. Çok yalındır doğu insanlarımız, lükse tamah etmezler, azla yetinmeyi bilirler, yabanidirler aslında ama tanıyana kadar, kardeş olurlar sonra. O iki lahmacunu paylaşarak yiyen çocuklar, bizim batılı çocuklara beş çekerler.
Güneydoğu hakkında ki yorumlarım ve yazacaklarım asla bitmez ama, çok bulandırmamakta fayda var...

Görüşmek üzere...

zehra dedi ki...

hep kullandıkları morun bır anlamı olmalı neden hep mor derdım :)
cok hos bır yazı olmus aymen ellerıne saglık
..................
yasasın pazartesi
cumanın gelmesıne 5 gun kaldı
mutlu guzel bır hafta dılıyorum

Aymen dedi ki...

dr can, şükür etmeyi çok zaman unutuyoruz kendimize göre neden arıyoruz ne için şükretmeliyiz diye. şükür öyle bir zikir olmalıki dilimize şükür nimeti ziyadeleştirir gerçeğine nail olabilmeli.

pandora, renkli bi haritaya sahibiz hem mevsimsel hem kültürel hem insansal, var mı bizim gibisi:)

zehra, mor örtünün anlamını bende merak ediyorum ama bu başlıkta iyi eşleşti sanırım:) sana da mutlu haftalar

Murat Artan dedi ki...

yahu ben bazen bu insanlar imreniyorum,sahiden söylüyorum bunu. bunlardaki rahatlık,kendi dünyalarındaki yaşayış ve kimliklerine bağlılık imrendiriyor beni. güneydoğunun bu atmosferi benim hoşuma gidiyor,onlar kendi halinde yaşıyorlar,farklı bir kimlikler ve bunu korumasını beceriyorlar. bu ruhu pek antep te göremiyorum,Antep güneydoğu şehri olmaktan çok uzak kalmış,bir batı şehri gibi duruyor.

Aymen dedi ki...

ivriz, Antep te diğer illere nazaran nev i şahsına münhasır ruha sahip yaşantıların daha fazla olduğunu görüyorum. Yıkılmaz yargıları, değişmez tipleri, kendilerine has birbirine benzer anlayışlarıyla ve yaşayışlarıyla bir başka memleket burası. Büyükşehir olması hasebiylede gelişmişlik tabi ki hakim şehirde. Antep ten bir km ötede ise işler değişiyor. İşte o zaman güneydoğu insanı dediğimiz yaşantılar, lisanlar, insanlar görmeye başlayabilirsiniz.

Unknown dedi ki...

Yeni nesle istediklerini tereddütsüz ne kadar verirsen o kadar daha istiyor ve ironik olan şu ki bahsettiğin çocuklardan daha fazla mala mülke eşyaya vs.ye sahip olmalarına rağmen daha mutsuzlar..

Yoksulluktaki huzuru ya da en azından tutumlu olmayı çocuklarımıza aşılamak gerek diye düşünüyorum -bunu ben mi dedim aman yarabbim