28 Şubat 2011 Pazartesi

ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ ANTI AGING YÜZ KREMİ

Düzenli kullanıldığında ciddi etkili, bizzat tarafımdan test edilmiştir. İyi bakılan, makyajla hurharca kullanılmayan bir cilt, yaşınızı asla ele vermeyecektir

Özellikle genleriniz sizin aleyhinize değilse, sigara ve alkoldan uzaksanız, beslenme alışkanlığınızı doğal gıdalar üzerine bina ediyorsanız, stresten uzak kalıp mutlu olmanın yollarını bulmakta önemli tabi.

Bir başka önemli nokta da paraya kıyıp doğal bakım ürünlerini yaş otuza basar basmaz ihmal etmemek:):)

Cilt bakımı için diğer kremler değilde üzüm çekirdeği kreminin nedenlerinden bazıları;




  • Yapılan bazı testlerde üzüm çekirdeğinin E vitamininden 50 kat daha güçlü olduğu ortaya çıkmıştır.

  • Erken yaşlanma ve kırışıklıklar üzümün toksinden arınmış duru ve berrak çekirdeklerinin antioksidan etkisiyle sona eriyor.

  • Üzüm çekirdegi ayni zamanda bag dokularini güçlendirerek cilt sarkmasina engellllemeye ve cildin elastik, yumusak ve düzgün olmasina destek veriyor.

  • Üzüm çekirdegi ekstresi ise bazi arastirmacilara göre C vitamininin hücrelere girmesini kolaylastiriyor, böylece üzüm çekirdegi ekstresi, hücre zarlarini güçlendirerek, hücreleri oksidatif hasardan korumaya yardımcı oluyor.

  • Üzüm çekirdegi ekstresi, hücre zarlarini güçlendirebilmekte ve hücreleri oksidatif hasardan koruyabilmektedir.

26 Şubat 2011 Cumartesi

ÖYLE BİR GEÇİYOR Kİ ZAMAN

Yazmayalı ne uzun zaman olmuş.
İneklerle kala kalmış sayfam çoktandır.
Facebook tan ve buradan bloggerları takip etmeye devam ettim.

Uzun bir aradan sonra çalışma hayatına yeniden dönmek hiçte kolay değilmiş.
Tiger da benimle aynı zorluğu yaşıyor.
Her sabah çıkarken arkamdan, uykulu yeşil gözleriyle bakakalıyor.
Akşam dört pati koşarak karşılıyor.

Blog konusunda insanlar kendilerini iyice geliştirip sadece yemek konusunda değil moda, alışveriş, ev tasarımı konusunda da bir hayli yazar olmuşlar. Çok hoşuma gidiyor bu blogları takip etmek.

Yıllardır hiç bıkmadan takip ettiğim, meraklısı olduğum ve seyahate çıksada okusam diye beklediğim Bora Bilgin, sandaletli seyyahı örnek vermeliyim. Bir de bisikletli seyyah Hasan Söylemez var tabi. Düşük bütçelerle yapılan zengin içerikli gezi yazılarına bayılıyorum bunların.

Tesettür giyimin piyasada ki durumundan içi bayılan, vitrinlerine bile bakmaya tahammülü olmayan ve karma markalarla kendi tarzlarını oluşturup giyim tavsiyelerinde bulunan blog içerikleride ilgimi çekenler arasında.

Hayvansever bloglar evcil hayvan besleyenler için yararı inkar edilemez bir paylaşım.

Yemek blogları aldı başını gidiyor.

Bloglar yetenekli insanların kendilerini ifade ettikleri muhteşem bir paylaşım zemini haline dönüştü.

Onları seviyorum..

:))





24 Eylül 2010 Cuma

TIGERSEVERLER BURAYA

Kulağım yok kulağım yok yüzemem deredeeee

11 Eylül 2010 Cumartesi

ADNAN MENDERES (son sözleri)

"Sizlere dargın değilim......

Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim.Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir.

İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok.

Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?

Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim.

Dirimden korkmayacaktınız.

Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir.

Ama buna rağmen duam sizlerle beraberdir.

İnfaz Saati: 13.27''

25 Temmuz 2010 Pazar

15 Haziran 2010 Salı

TIGER'DAN KARELER


Komik Tiger...

Bilge Tiger...

Uykucu Tiger...


Tesettürlü Tiger...
Ehl-i Keyif Tiger...





9 Mart 2010 Salı

KUM SAATİ AHMET ALTAN

Ahmet Altan'ın dikkate değer ve manidar bu yazısını paylaşmak istedim. Aynı fikirde olanlarda olmayanlarda okumalı;
KUM SAATİ 09.03.2010-TARAF GAZETESİ

Ahmet Altan

İmparatorluk ve insan
Osmanlı İmparatorluğu kurulduğunda Elazığ köylüleri nerede oturuyordu?
Kerpiç evlerde.
Birinci Meşrutiyet ilan edildiğinde nerede oturuyorlardı?
Kerpiç evlerde.
İkinci Meşrutiyet’te?
Kerpiç evlerde.
Saltanat kaldırıldığında?
Kerpiç evlerde.
Hilafet kaldırıldığında?
Kerpiç evlerde.
Cumhuriyet ilan edildiğinde?
Kerpiç evlerde.
Şapka devrimi yapıldığında?
Kerpiç evlerde.
1960, 1971, 1980 darbeleri yapıldığında?
Kerpiç evlerde.
28 Şubat darbesinde?
Kerpiç evlerde.
Şimdi nerede oturuyorlar?
Kerpiç evlerde.
1299’dan bu yana yaşanan onca olayın, savaşın, darbenin, gelişmenin Doğu ve Güneydoğu köylerine ne faydası oldu peki?
Hiç.
Hâlâ kerpiç evlerde yaşıyorlar, hâlâ kerpiç evlerde ölüyorlar.
O imparatorluk, hilafet, meşrutiyet, cumhuriyet, laiklik, darbeler, savaşlar, cinayetler kimin içindi?
Belli ki oralardaki köylüler için değildi.
Yapılan hiçbir değişiklik, o köylülerin hayatını da ölümünü de değiştirmedi.
Niye yaptık peki biz onca şeyi, kimin için yaptık?
O köylerde yaşamayanlar için.
Yapmasaydık o köylüler için ne değişecekti?
Hiçbir şey.
Bugün yeryüzünün hiçbir doğru dürüst ülkesinde insanlar 6 ölçeğindeki bir depremde ölmezler.
Burada niye ölüyorlar peki?
Cihan imparatorlukları kurmuşuz, cumhuriyetler ilan etmişiz, Atatürk’ün ilke ve inkılâplarını kabul etmişiz, şapka giymişiz, darbe yapmışız, çağdaş olmuşuz ama köylüler kerpiç evlerde sabah vakti yıkıntıların altında ölüyorlar.
Ben yeniyetmeyken mahalle çocuklarının çok sevdiği galiz bir laf vardı, dayanamayacağım söyleyeceğim, “bana faydası olmayan kilisenin papazını öpeyim,” alın imparatorluğunuzu, cumhuriyetinizi, laikliğinizi, ilke ve inkılâplarınızı, şapkanızı, darbenizi, ne isterseniz ondan yapın.
Bunlarının hiçbirinin o köylülere bir faydası yok, olmamış, olmayacak.
Onların hayatını bunların hiçbiri kurtarmaz, onların hayatlarını, buralarda aydın geçinenlerin bile bir tür “fantezi” sandıkları “demokrasi” kurtarır ancak.
“Önce cumhuriyet”, “önce laiklik”, “önce vatan” diye bağıranlar, “demokrasi gelirse ne olacak, memleket bölünecek” diyenler, gidin şimdi bunları Elazığ köylülerinin parçalanmış bedenlerine anlatın.
Demokrasi, insanın her şeyden daha önemli ve kutsal olması anlamına gelir, demokrasi olsaydı, Meclis lojmanlarına, orduevlerine, memur kamplarına, Atatürk heykellerine harcadığınız parayı Elazığ köylerine harcamak zorunda kalırdınız, kerpiç evlerin içinde sabaha karşı yıkılan duvarların altında ezilerek ölmezlerdi.
Asfalt yolları, sağlam evleri, çiçekli bahçeleri olurdu.
Keyfinizce yağmalayıp paylaştığınız paraların, silahlara savurduğunuz paraların, gösterişe harcadığınız paraların hesabını size sorarlardı demokrasi olsaydı, “burada bu derme çatma kerpiç evler dururken o paraları nereye harcıyorsun” diye sorarlardı.
Ama köydeki çobanla siz bir değilsiniz tabii, para sizin, keyif sizin, iktidar sizin, gösteriş sizin, eğlence sizin, babalanma sizin, efendilik sizin, kerpiç evlerle ölüm de zavallı çobanın.
Demokrasi, “çobanla profesörün oyunun eşit” olması değildir, demokrasi, çobanla siyasetçinin, paşanın, profesörün, şehirlinin “hayatının eşit” olmasıdır, aslında istemediğiniz bu, değil mi?
Sizin hayatlarınız, şaşaanız, debdebeniz, köylülerin hayatından besleniyor.
Onun için istemiyorsunuz demokrasiyi, onun için istemiyorsunuz eşitliği.
İmparatorluk yaptınız, meşrutiyet yaptınız, cumhuriyet yaptınız, laiklik yaptınız, inkılâp yaptınız, darbe yaptınız.
Niye hiçbiri o köylülerin işine yaramadı?
Niye ölüyor onlar, neyin eksikliği öldürüyor onları?
Bir düşünün Allahın cezaları, bir düşünün.
ahmetaltan111@gmail.com

http://www.taraf.com.tr/makale/10358.htm

25 Şubat 2010 Perşembe

MEVLİD KANDİLİ


Mevlid Kandilinin, Kur'an-ı Kerim'i ve alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz'in Sünnetini daha iyi anlamaya, örnek hayatını ve ahlakını rehber edinmeye vesile olması dileğiyle,

Hayırlı Kandiller..

14 Şubat 2010 Pazar

TEK TAŞ

Tek taş meraklılarının sevgililer günü armağanı :))

18 Ocak 2010 Pazartesi

KIŞ TATİLİ - DİDİM

Didim - Akbük yılbaşında, kış ortasında neredeyse yaz günlerini yaşatan havasıyla büyüleyiciydi. Gündelik yaşamdan bir hafta sıyrılmak iyi geldi. Bir haftanın anatomisine gelince;Sabah güne erken başladım, önce balkona fırlayıp eşşiz manzarayla gözlerime, mis gibi oksijeniyle beynime ziyafet çektirip sonrada plaja inip bol bol yürüdüm.
İskeleye demir atan otelin yatı güzel koylara gezinti yapmak için bu havada iyi fırsattı ama yapmadım.
Yürüyüşte yalnız olmadığım anlarda vardı.
Bu iki kafadar gibi:)
Sağlıklı gıdalar içeren kahvaltı sonrası öğlene kadar bol bol yüzdüm. Bu havuzda değil tabi.
Bu havuz da.
Biraz bunda,
Biraz şunda, sonra jakuzi ve sauna seansları.
Zaman zaman spor aletlerine dadandım.
Öğlen yemeği tercihimi zeytinyağlılar ve salatalardan yana yaptım.
Öğleden sonraları sinemada izlediğim filmler olmasına rağmen yeniden seyrettim.
Kendime sakin bir köşe bulup çayımı yudumlayıp ege yi seyrederek tefekküre daldım bazen.
Sülalecek tatile gitme fobimin boşuna olduğunu anladım.
Lobide ya da Saray ın her bir tarafında ellini sallasan tanıdığına çarpması hiçte fena değilmiş aslında.
Akşama doğru Tenis oynayıp hırpaladım kendimi. Bir haftada epeyce kondüsyon kazandım.

Akşamları güzel sesli şarkıcıdan müzik dinledim, yetenekli animasyonculardan skeçler izledim, bazen diskoya takıldım.
Arkadaşların biraz yazlık kalmalarının sebebi benim taze resim çekemeyişimdendir:)
Geç vakitlerde odama girdim.
Sıkı bir hayvan dostu olarak balkonumda kuluçka yatan güvercini poğaçalarla besledim.
Bahçede yığınla pisicik vardı. Kahvaltıda arakladığım salamlarla, jambonlarla besledim onları.
Tiger için her gün her dakika endişe ettim. Evde uzun süreli ilk yalnızlığıydı. Her gün maması ve kontrolü için birini görevlendirsemde yine de zor ve yalnız günler onu bekliyordu.
Döndüğümde perişan olmuş buldum onu. Neyse ki şimdi toparlandı. Hala her dışarıya çıkışımda endişeli gözlerle bakıyor.
Kış tatilini tavsiye ederim hiçte fena değilmiş.

22 Aralık 2009 Salı

NOEL GELDİ!


Noel babayla bir sorunum yok, lakin bize ait olmayan bir geleneği bayram havasında Noel baba tiplemeleri, çam ağaçlarıyla kutlamak bana hiçte samimi gelmiyor. Ortak bir yılbaşı tarihini dünyaca kabul edip yeni bir yıla hep birlikte başlamak ve iyi dileklerde bulunmak belki normal sayılabilir.

Hristiyanların Ramazan bayramını kutlamaları, Nasrettin Hoca kılığına girip eğlenmeleri ne kadar beklenmezse, müslümanlarında Christmas ı kutlamaları o kadar sıradışı bence.

Hristiyan aleminin dini bayramları olması nedeniyle özel kutlamalar yemekler ve geleneklerinin getirdiklerini yapmasını son derece normal karşılıyorum.

Yılmaz Erdoğan'ın (nerden aklına geldiyse) Noel Baba kılığında çevirdiği filme de anlam veremiyorum. Türk insanının hem tarihi, hem mizah geçmişi, hem edebi geçmişi son derece zenginken, başka kültürlerin sembollerini konu edinmeyi de gereksiz buluyorum. Kendi kültürümüzle değerlerimizle sanat! içerikli yapıtlarda dalga geçmeyi, kötü göstermeyi marifet bilirken, başka milletlerin kültürüne özenecek komplekslerden kurtulmayı ne zaman başaracağız acaba?

Hristiyan aleminin dini bayramları hükmünde olan Chiristmas larını kutluyorum. Onlara mutlu Noeller :))

Bizlere de 2010 yılınının herkese ve ülkeye huzurlu gündemler getirmesini temenni ederim.

13 Aralık 2009 Pazar

ERDEMLİ İNSAN


Kimdir "Erdemli İnsan"

Erdem sahibi olmayana nasıl seslenmeliyiz?
Merak ettim bulduklarımı paylaşıyorum;

Erdem taşımanın ilk şartı insan olmakmış. madde1

Erdem sözcüğünün Latincesi “virtù”yani anlamı “cesaret” demekmiş.
Demek ki "erdemli insan" cesaretli olurmuş korkak, ödlek olmazmış. madde2

Erdemli bir kişi her yerde, her ortamda doğruyu söyleyecek, dürüst ve adil olacak, doğrunun, güzelin, iyinin yanında yer alacak, kötünün, haksızın ve zorbalığın karşısında olacaktır.
Erdemli kişide dürüstlük ve adalet olmazsa olmazmış. madde3

Montaigne ve Montesquieu Fransız düşünürü ve yazarı diyorki;

Genellikle eğitim, terbiye, görgü kuralları, günahtan korkma, kanundan çekinmeyle kötü hallerini baskı altına alabilen ve çoğunlukla iyi hallerini sergileyebilenlere “iyi insanlar”, kötü hallerini baskı altına alamayıp da doğal ve içgüdüsel hareket edenlere de “kötü insanlar” deriz. İnsanı olaylar ve durumlar karşısında alacağı tavırlar ve vereceği kararlar belirler. Bir yerde cesur ve gözü pek bulduğumuz bir kişi başka bir yerde korkak ve pısırık görünebilir. Bu garip davranış değişikliğinde kasıt ve karakter düşüklüğü söz konusu ise bağışlanamaz. Ama çoğunlukla insanı içinde bulunduğu öfke, korku, yoksulluk, baskı, zorunluluk gibi durum ve şartlar farklı davranmaya iterler.
Zaten insan erdeme sırf erdem olduğu için uysa, beklediği pozitif değerlendirmeler kendiliğinden gelecektir. Şu halde insan alçaklıktan uzak, sağlam karakterli ve bugünden yarına değişmeyen biri olmalıdır.

Değişik garip haller sergileyen insana erdemli demiyoruz. madde4
madde5...........


27 Kasım 2009 Cuma

Bayramımız Mübarek Olsun

Peygamberimiz buyuruyor ki; "Cebrail bana komşu hakkını öylesine ısrarlı anlattı ki, komşunun komşuya mirasçı olacağını bile zannettim bu ısrar karşısında! Siz de komşu hakkına dikkat edin, komşunuz başka dine mensup da olsa kurban etinden hissesini vermeyi ihmal etmeyin!."

Hadis-i Şerif

"Insanoglu Allah nezdinde, kurban gününde kurban kesmekten daha sevgili bir is islememistir. O kurban; kiyamet gününde boynuzlari, postu ve tirnaklari ile gelir. Kurban kaninin Allah nezdinde büyük itibâri vardir. Kan akip yere düsmeden kurban kabule geçer. Kurbani temiz ve hâlis bir kalp ile Allah'a takdim edin"

Hadis-i Şerif (et-Tâc, III, 209, Tirmizi rivayeti)

16 Kasım 2009 Pazartesi

NEFES FİLMİ

Film hakkında izlenimlerim ;
  • filmde ünlü olmayan doğal oyuncuları görmek, vıcık vıcık her diziye bulaşmış iğreti olduğumuz oyuncuları görmemek çok güzeldi.

  • günlük hayatta kullanılan abartısız cümleler ve tonlamalar oldukça iyiydi.

  • teröristleri ve ailelerini ucundan kıyısından mağdur gösteren mesajların olmaması rahatlatıcıydı.

  • her tipten her yöreden insan tiplerini içermesi ve doğal duruşları sağlanması başarılıydı.

  • komutanın ilk bölümde abartıdan ve kahramanlıktan uzak olması doğaldı.

  • son, acı son olmamalıydı en azından komutan ölmeyebilirdi

  • konu bir karakol baskınını içersede ana fikrin kanının son damlasına kadar savaşılıp yinede teslim olunmamasından ziyade, savunma daha hissedilir boyutta olmalıydı

  • çok yüksek müzik ve efektlerin kullanılması konuşmaların bir kısmının anlaşılmasını engelliyordu.

  • birinci bölümde hemen hemen hiç aksiyon yada gelişme olmaması beklentiyi karşılamadı

  • hayatta kalan askerin ölü yada yaralı arkadaşlarına koşması yerine, çatışmada yere düşen Atatürk heykelini kucaklaması ilginçti.

  • komutan sonunda hayatını kaybetse bile, kapana kısılmış bir imajla değilde biraz daha cesaretle ön planda çatışma içerisinde ve başarıda olması gerekirdi.

  • Emrah'ın şarkısının tamamını dinlemek tam bir işkenceydi. Başka şarkı türkü yok gibi.

  • herşeye rağmen şimdiye kadar yapılmış kendi konusunda iyi bir filmdi.

film hakkında bilgiler;

  • Filmin senaryosu aynı zamanda filmin yönetmeni olan Levent Semerci ile Mehmet İlker Altınay ve Hakan Evrensel'e ait. Senaryo Hakan Evrensel'in 'Güneydoğudan Öyküler' adlı kitabından uyarlanmış.

  • Kitabında Güneydoğu'da yaşanan terörü anlatan Hakan Evrensel, askeri okul mezunuymuş. Uzun yıllar Güneydoğu'da subay olarak görev alan Evrensel, kendi isteğiyle ordudan ayrıldıktan sonra tanıklıklarını kitaplaştırmış.

  • Levent Semerci'nin yönetmenliğini yaptığı film, Antalya'nın Kemer İlçesi yakınlarındaki Tahtalı Dağı'nda çekilmiş. Film için dağda, 2365 metre yükseklikte, küçük bir karakol kurulmuş.

  • Film, gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yazılmamış.

  • Bugüne kadar görülen, duyulan ve yaşanan olaylar birbirine eklenerek, tamamen kurmaca olaylar ve karakterler yaratılmış.

  • 40 askeri canlandıracak yetenekli, zamanı bol ve ünlü olmayan isimler seçilmiş.Çekimler Tahtalı Dağı'nın yanı sıra Gömbe, İstanbul ve İzmit'te yapılmış.

  • Hazırlık aşamasında bölgede görev yapmış emekli askerlerle ve askerliklerini orada yapmış gençlerle konuşulmuş

  • Hazırlıklarına iki yıl önceden başlanan filmin çekimi 140 gün sürmüş.

  • Oyuncular bir ay, emekli bir eğitim subayı tarafından gerçeğe birebir uygun şartlarda eğitim almış.

10 Kasım 2009 Salı

MISIR TATİLİ -1-

Bir zamanlar fırsat buldukça indirdiğim Mısır tatili resimlerini blogger ın fonksiyonsuzluğu yüzünden çıldırıp yayınlamadan taslakta bırakmıştım. Kronolojik sıraya dizmek tamamen işkence, bende bırak dağınık kalsın mantığıyla hareket edip öylece bıraktım.
Burası Kahire'deki konakladığım otel. Aslında Sandaletli Seyyah gezi üstadımız Bora Bilgin'in gezelim görelim stratejisini düşündükçe utanç içinde kıvranası geliyor insanın:) Timsah kardeşe Kahire-Sharm El Sheikh arası kara yolculuğu yaparken molada rastladım.
İskenderiye'de Arap Mimarisini yansıtan bir cami.
İskenderiye yani Alexsandria caddeleri. Yemek konusunda çok zorlandığımı söyleyebilirim. Mc Donald, Pizza Hut ve KFC tercih etsemde her birine bir kaç defa girip garip ve yoğun kokusundan dışarıya fırlamışlığım olmuştur. Yine Bora Bilgin üstadımızı hatırladım, her türlü memleket yemeğinin hakkını vererek, afiyetle yiyebilip keyfine bakmışlığı vardır. Sitesini şiddetle tavsiye ederim.
İskenderiye dünyanın yedi harikasından biri olan feneri ve kütüphanesiyle tanınıyor.
Kahire Cataract Pyramids'ten gün batımı manzaraları.
Dünyanın en uzun nehri, Nil Nehri köprü güvenliği polisleri. Mısır'da elini sallasan polise çarpar desek yeridir. Geçiminin büyük bölümünü turizmle sağlayan ülkede her yer turizm polisiyle dolu.
Mısır'ın yaşam kaynağı Nil Nehri kenarında yükselen gökdelenler, oteller...... Resim çekmek yasak, Nil'i çekmek yasak, polisi çekmek çok hemde çok yasak. Az daha kameram gidiyordu.
Sharm El Sheikh yolu üzeri çöller ve küçük kum tepecikleri.
Çölde bu ıslaklık ve yeşilliğin anlamını, Hz Musa'nın asasını vurduğu ve suyun fışkırdığı yer olması nedeniyle olduğu söylendi.
Sıra sıra palmiyeler, Türkiye'nin Bodrum'u olan Sharm El Sheikh e yaklaşırken muhteşem manzaralar...

Hurma ağaçları ve güzelim Kızıldeniz manzaralı Afrikanın sayılı büyük tatil köylerinden birinin odasından yani odamdan bir görüntü.
Turistler sevinip safari yaptıklarını zannetsinler diye düzenlenen çöl safarisi esnasında molada görüntülediğim bir yöre insanı.
Sıcaklık 50 derece gibi bişey.
Çöl kliplerde gördüğümüz gibi dümdüz değildi en azından benim gördüğüm kadarıyla:)
Yer yer kahverengi dağlar tepeler çöle eşlik ediyor.
Bunlarda safari atv leri. Gönül 4x4 lerle bunu yapmak isterdi tabi.
İki saat kadar sonra safari molasında soğuk içeceklerin yer aldığı buzdolaplarına ulaşıldığında ince kum tanecikleri kıyafetlerin rengini tamamen değiştirmişti.
Safari insanları yayılırken.
Bir süre daha ilerledikten sonra geleneksel bedevi çadırlarında çay ikramı vardı.
Ağustosta çölde safariye çıkıp sıcak çay içmek iyi fikir olmadığından, hijyen faktörüde devreye girince ben içmedim.
Hurmalar henüz olgunlaşmadığından, elimin altında olmasına rağmen dalından koparmanın tadına varamadım. İlk bakışta Antep fıstığına benziyor.
Mercan Adalarında snorkel ile rengarenk balıkları daha yakından görebilme keyfi.
Ammada otel detayı çekmişim.
Otel içerisinde 5 dk da bir gelen taftaflar (otobüsler) ile ulaşım sağlanıyor.
Resimdeki kavruk insanın tek vazifesi kapı açmak kapamak. Bir de gülümsemek.
Resepsiyona giderken koyboldum neyse ki yanıma haritayı almıştım.
Ruslar ve İtalyanların çoğunlukta olduğu tatil köyünde kavşaklar ,yollar, caddeler vs.
Uçaklar Allah'a emanet ama uçabiliyorlar:) Yol arkadaşları.
Nil Nehri'nden görüntü.
Kızıldeniz'de dalış için Mercan Adalarına doğru yolculuk esnasında...
Bir anıt.

Hiç hatırlamıyorum. Üzerinden bu kadar yıl geçip not alınmazsa olacağı buydu :) Aslında daha değerli bilgiler vermeyi planlamıştım ama bu gidişle çok uzayacaktı hatırladıklarımı da unutacaktım.

Bir sonraki yazı Piramitler.